HOŞGELDİNİZ

BU BLOGU ŞU ANDA GÖRÜNTÜLÜYORSANIZ SİZDE KORSAN HAKKINDA BİRŞEYLER ÖĞRENMEK İSTİYORSUNUZ DEMEKTİR VE EMİN OLUN DOĞRU ADRESTESİNİZ

23 Nisan 2007 Pazartesi

SEDAT UCAN


SEDAT UCANIN KLİPLERİ BEREKAT YAYİNEVİNİN İZNİ İLE YAYINLANMAKTADIR

SEDAT UÇANIN SON ALBÜMÜ YÜCELER YÜCESİ ÇIKTI

Beni sizlerle tekrar buluşturan, Yüce Rabb’ime hamd ve şükür, salat ve selam. O’nu bize tanıtan ve anlatan sevgililer sevgilisi, yüceler yücesi ve iki cihan güneşi Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V)’e salat ve selam olsun...
Varlıklar yaratıldıkları andan itibaren Allah’ü Teala’yı lisanı halleri ile anmakta ve tesbih etmektedirler. Münacat O’na yönelmenin O’nu anmanın ve ona yalvarışın adıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah’ü Teala’yı ve O’nun sevgili Habibini anlatan eserleri bir araya getirerek, O’na lisani halimiz ile münacatta bulunmaktır dileğimiz...
Her bir bestenin bende ayrı ayrı birer hatırası olan bu albümde; şiirini sizlerle paylaşma imkanına kavuştuğum, Hak dostu Ahmet Hüdayi (Ladikli Ahmet Ağa’yı) rahmetle anıyorum. Diğer söz yazarları, Halil Dülgar, Nuran Ayaz, Hayrani, Hüdaverdi Akgün, Mehmet Özsoy, Engin Titiz ve Muhammed Çağrı Uçan’ı da minnet ve şükranla anmak isterim. Ayrıca uzun araştırmalarımıza rağmen “ravza” eserinin sahibine ulaşamamız nedeninden hakkını helal etmesi temennisi ile...
Her zaman yanımda hissettiğim sevgili can dostlarım; Burhan, Yaşar, ve İbrahim Uçan Abilerime, prodüktörüm A. Reşit Avanoğlu ve Murat Avanoğluna, gönül kapıları her daim açık olan gönül dostlarıma. Zikirleri ile Mehmet Arıkboğa’ya, ayrıca bu albümümüze en büyük katkısı ve emeği geçen. Geceli gündüzlü yoğun çalışma temposu içinde olup, duygu ve hislerini notalarla birleştiren. Yönetmenim sayın Şenol Güney’e, Nefesi ile nağmelere hüzün ve neşe veren, neyzen sevgili Başar Dikici’ye ve emeği geçen tüm müzisyen arkadaşlarıma Stüdyo Güney’in vefakar çalışanlarına gönülden teşekkürü bir borç bilirim.
Bizleri dinleme lütfunda bulunan siz değerli dinleyicilerime sevgi ve saygılarımla... Son anda yoğun istek ve talep üzerine “Kanayan Yara Filistin” adlı eseri albüme yetiştiren Yunus, Yücel ve Yasin Peker kardeşlere en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum...
iyiki varsınız.
bilgi için www.yuzyuzehayat.com
www.berekatyayinevi.com

söze gerek yok


KORSAN ÜRÜN ALIRKEN HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ


HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ KORSAN Bİ ÜRÜN ALIRKEN ben bir yapımcıyım her şeyden önce sizler gibi hepimiz gibi bir vatandaşım ama bizi birbirimizden ayiran en önemli fark ise ben ve benim gibi yapımcı arkadaşlarımızın yaptığı eserlerin korsana yenik düşürülmesine imkan veren siz değerli toplumun fertleri ile mücadele etmemiz sizlerle farklı safları paylaşmamızdir .haklısınız hayat çok pahalı ve geçinilmesi zor bir mücadele içindesiniz bunca dert,tasa,sıkıntı,ve kaygı verici bi durumdayken bide dinleyeceğiniz ve okuyacağınız eserlere maddi bi kaynak mı ayıracaksınız ? bu sorunun şu anki cevabı siz toplumun değerli fertlerine göre hayır elbette bu hayır cevabinizi basın yoluyla bildirmiyorsunuz ama bize bu cevaplariniz her yıl çektiğimiz bandrol adetleri sıfır noktasına yaklaştığında cevaplarınızı aldık ama bu acı tecrübe sadece biz yapımcılari ve yayıncıları değil bu sektörden kazanç sağlayan onbinlerce kayıt altında olan veya olmayan ailenin ocağını söndürme noktasına geldi tamam hep kendimizden bahsettiğimizden dem vurup duruyorsunuz hayır olay sadece biz değil burda ülkemiz kaybediyor nasılmı size devlete ödediğimiz vergi lerden bahsetmeyeceğim keşke kayıplar sadece maddi olarak kalabilseydi ancak burda ulusal bi yapıya sahip bir ulus devleti olan ülkemiz ve geleceğimiz tehdit altındadır toplumlar dikkat edersenizki fikirleri ile sanatı sanatçıları ve üretenleri ile anılır haldedir bugun theodorakis ,denilince yunanistan Garo Mafyan denilince ıÜüErmenistan ıÜüBeatles,denilince ingiltere tolstoy,dostoyevski denilince rusya nazım hikmet,ibrahim tatlıses,orhan pamuk ,necip fazıl kısakürek ,ahmet ertegün ve adını sayamıyacağımız bir çok değerli sanatçı ,yazar ,yapımcı denilince türkiye değilmi! peki siz bu hızınızla korsan tüketmeye devam ettğiniz takdirde ilerki dönemlerde hangi sanatçının ,yazarın ,yapımcının ,adıyla anılacağımızı küreselleşen dünyada toplumlarla en iyi iletişimin mimarı olan bu sanatçıların ve yazarların hangisi üzerinden ülkemize fayda sağlayacağımızın hesabını yaptınızmı ?
YAZAN:MURAT AVANOĞLU

KORSANLA MÜCADELE YASASI VE RESMİ GAZETE İLANİ 1

Korsanla mücadele yasası Resmi Gazetede yayımlandı
Korsanla mücadele yasası Resmi Gazetede yayımlandıYasa uyarınca, kitap ile kaset, CD, VCD ve DVD gibi materyallerin sokakta satışına izin verilmeyecek. Yasa, korsan yayın faaliyetlerini de "organize suçlar" kapsamına alıyor.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi mevcut materyaller ile ileride bulunacak teknik imkanlardan yararlanılarak üretilecek taşıyıcı materyallerin, yetkili mercilerden izin alınmış ve işgal harcı ödenmiş olsa bile sokakta satışı engellenecek.
12.3.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Kanun No. 5101Kabul Tarihi : 3.3.2004
MADDE 1. - 3.4.1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (11) numaralı fıkrasına aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin, bu fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin vermemek ve bunların satışını engellemek, satışına teşebbüs edilen materyalleri toplayarak yetkili makamlara teslim etmek;
MADDE 2. - 26.5.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(I) numaralı bendin (1) ve (2) numaralı alt bentleri ile yerli ve yabancı film gösterimlerine ilişkin belirlenen vergi bu Kanunun 22 nci maddesinin (1) numaralı bendinde öngörüldüğü şekilde hesaplanarak her ayın onbeşinci günü akşamına kadar mahallin mal müdürlüğüne veya muhasebe müdürlüğüne emaneten yatırılır. Ödemenin yapıldığına dair banka dekontunun ibrazı üzerine belediye tarafından biletlere özel damga konulur. Ödeme yapmayanlar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bahsi geçen yerlerde toplanan meblağın % 75’i Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına, % 25’i ilgili belediyeye tahsilini takip eden ayın onbeşinci günü akşamına kadar aktarılır.
MADDE 3. - 26.5.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin birinci fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin verilmez.
MADDE 4. - 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin (v) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
v) Eser ve/veya bağlantılı hak sahipleri: Eser, icra, fonogram ve yapımlar üzerindeki manevî ve malî hakları, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile düzenlenen gerçek veya tüzel kişileri,
MADDE 5. - 3984 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (o) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
o) Yayınlarda, eser ve bağlantılı hak sahiplerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile tanınan hakların ihlâl edilmemesi.
MADDE 6. - 3984 sayılı Kanunun 37 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Radyo-Televizyon Kuruluşlarınca Yayınlanan ve/veya İletilen Eser, İcra, Fonogram ve Yapımların Kullanımına İlişkin Esaslar
Madde 37. - Radyo-televizyon kuruluşları, yayın ve/veya iletimlerinde eser, icra, fonogram ve yapımları kullanabilmek için, eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri veya bu kişilerin üyesi oldukları meslek birlikleri ile izin almak üzere sözleşme yaparlar ve bu sözleşme ile belirlenen malî hak bedellerini öderler. Bu sözleşme ve ödemeler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ilgili hükümleri çerçevesinde yapılır. Bu madde hükümlerini ihlâl eden yayın kuruluşları hakkında ayrıca bu Kanunun 33 üncü madde hükümleri uygulanır.
MADDE 7. - 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 6 ncı maddesinin son fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Denetleme Kurulu, Bakanlık temsilcisinin başkanlığında, Millî Eğitim Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından birer üye, ilgili alan meslek birliklerince önerilecek kişiler arasından Bakanlıkça seçilecek iki üye ile Bakanlık tarafından belirlenecek öğretim üyesi bir sosyolog, bir psikolog ve bir çocuk gelişim uzmanı olmak üzere toplam dokuz üyeden teşekkül eder. Kurul beş üyenin aynı yönde oyuyla karar alır.
MADDE 8. - 3257 sayılı Kanunun 12 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bandrol kullanımına ilişkin ihlâllerde uygulanacak ceza hükümleri:
Madde 12. - Bu Kanunun bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar hakkında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 81 inci maddesinde öngörülen cezalar uygulanır.
MADDE 9. - 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun l/B maddesine aşağıdaki (1) bendi eklenmiştir.
1) Bakanlık: Kültür ve Turizm Bakanlığını,
MADDE 10. - 5846 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları, hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, sahip oldukları hakların ihlâl edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması ve malî haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilmesi maksadıyla, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tescilini yaptırırlar. Aynı maksatla, eser sahiplerinin talebi üzerine, bu Kanun kapsamında korunan tüm eserlerin kayıt ve tescili yapılabilir, malî haklara ilişkin yararlanma yetkileri de kayıt altına alınabilir. Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz. Ancak, kayıt ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek işlemlerde, mevcut olmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği veya kendisine ait olmayan malî ve manevî haklara ilişkin yanlış beyanda bulunanlar, bu Kanunda öngörülen hukukî ve cezaî müeyyidelere tâbidirler. Bu Kanun kapsamında yapılan tüm kayıt ve tescil işlemlerine ilişkin ücretler Bakanlık tarafından belirlenir. Kayıt ve tescilin usul ve esasları, ücretlerinin belirlenmesi ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
MADDE 11. - 5846 sayılı Kanunun 41 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
4. Umuma açık mahallerde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanılması ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar:
Madde 41. - Girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahaller; eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletimine ilişkin 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak hak sahiplerinden veya üyesi oldukları meslek birliklerinden izin alır ve sözleşmelerde yazılı malî hak ödemelerini bu madde hükümlerine göre yaparlar.
Eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanan ve/veya ileten umuma açık mahaller; mahallin bulunduğu bölgenin özelliği, mahallin nitelik ve niceliği, fikrî mülkiyete konu eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların mahalde sunulan ürün veya hizmetin ayrılmaz bir parçası ve ürün veya hizmete katkısı olup olmadığı ve benzeri hususlar dikkate alınmak suretiyle sınıflandırılır veya sınıflandırma dışı bırakılır.
Faaliyet gösterdikleri sektörlerde; eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri, yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanımından ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri ile umuma açık mahaller arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya taraflarca yapılabilecek müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden yapılır.
Tarifelere ilişkin sözleşmelerde takvim yılı esas alınır ve bu tarifeler takvim yılı başından itibaren geçerli olur.
Bu madde hükümlerinin uygulanmasını teminen:
1. Meslek birlikleri temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin bilgileri, Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu bildirimler her üç ayda bir güncellenir ve Bakanlıkça oluşturulan ortak bir veri tabanı üzerinden ilgili taraflara açılır.
2. Eser sahipleri alanında kurulmuş meslek birlikleri veya bağlantılı hak sahipleri alanında kurulmuş meslek birlikleri veya aynı sektörlerde faaliyet gösteren meslek birlikleri, biraraya gelerek protokole bağlamak suretiyle ortak tarifeler belirleyebilirler. Ortak tarifeler protokole taraf meslek birlikleri açısından bağlayıcıdır.
Meslek birlikleri, tarifeler veya ortak tarifeleri her takvim yılının dokuzuncu ayında kullanıcıları temsil eden ve kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Bakanlığa bildirirler ve kamuoyuna duyururlar. Umuma açık mahaller, müzakere ve sözleşme yapılmasına ilişkin verecekleri bağlayıcı nitelikteki yetki belgeleri ile üye oldukları meslek kuruluşları aracılığıyla da tarifeleri veya ortak tarifeleri müzakere edebilir ve sözleşme yapabilirler. Ancak, tarifelerin götürü usulde tespit edilmesi halinde umuma açık mahaller sadece meslek kuruluşları aracılığı ile müzakere edebilir ve sözleşme yapabilirler.
Onuncu ayda umuma açık mahaller veya meslek kuruluşları ile meslek birlikleri arasında tarifeler veya ortak tarifeler üzerinde uzlaşma sağlanamaması ve sözleşme yapılamaması halinde, en geç bu ayın sonuna kadar, meslek birlikleri ve/veya meslek kuruluşları tarafından bu tarifelerin Bakanlıkça oluşturulacak uzlaştırma komisyonunda müzakere edilmesi talep edilebilir.
Uzlaştırma komisyonu, taraflardan birinin talebi ve Bakanlığın uygun görmesi halinde, tarifeleri müzakere etmek üzere, Bakanlık tarafından talep tarihinden itibaren onbeş gün içinde oluşturulur. Komisyon Bakanlıktan bir, Rekabet Kurumundan iki temsilci ve ilgili meslek birlikleri ile kullanıcıları temsil eden meslek kuruluşlarının birer temsilcisinden oluşur. Bakanlık temsilcisi aynı zamanda komisyon başkanıdır. Aynı usulle, komisyon üye sayısı kadar yedek üye seçilir. Komisyonun sekretarya hizmetleri Bakanlık ilgili birimi tarafından yürütülür.
Komisyon, oluşturulduğu tarihten itibaren onbeş gün içinde, raporunu hazırlayarak, Bakanlığa ve taraflara bildirir. Umuma açık mahaller ve meslek birlikleri, Komisyon raporunun açıklandığı tarihten itibaren onbeş gün içinde, meslek birliklerinin açıklamış oldukları tarifeleri veya müzakereler neticesinde mutabakata vardıkları tarifeleri sözleşmeye bağlayabilirler.
Meslek birliklerince belirlenen tarife veya ortak tarifeler üzerinden sözleşmenin yapılmaması halinde, taraflar yargı yoluna başvurabilirler. Yargılama sürecinde, bir önceki yıl sözleşme yapmış olan mahaller, ilgili meslek birlikleri aksini bildirmedikçe, dava konusu tarifenin 1/4'ünü dava sonuçlanıncaya kadar her üç ayda bir meslek birlikleri adına açılmış banka hesabına yatırmak suretiyle eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanabilir ve/veya iletebilirler. Bir önceki yıl sözleşme yapmamış umuma açık mahaller ile ilk defa sözleşme yapacak umuma açık mahallerin bu fıkrada öngörüldüğü şekilde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanabilmeleri ve/veya iletebilmeleri ise ilgili meslek birliklerinin iznine bağlıdır. Dava sonuçlanıncaya kadar bu şekilde ödenen miktar, mahkeme kararıyla tespit edilen tarife bedelinden mahsup edilir.
Tarifelerin tespit edilmesinde ve uzlaşmazlıkların hallinde, bu Kanunun 42/A maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan, tarife tespitine ilişkin esaslar dikkate alınır.
Mahallerde kullanılan ve/veya iletimi yapılan eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlar üzerinde hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişiler, bunların kullanımına ve/veya iletimine ilişkin ödemelerin yapılmasını ancak yetki verdikleri meslek birlikleri aracılığı ile talep edebilirler. Sinema eserleri bakımından bu fıkranın uygulanması zorunlu değildir.
Sınıflandırma, uzlaştırma komisyonuna başvuru halinde Bakanlıkça alınacak ücretler ve uzlaştırma komisyonunun çalışması ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelik ile belirlenir.
MADDE 12. - 5846 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile bu Kanunun 52 nci maddesine uygun biçimde düzenlenmiş sözleşmelerle eser veya hak sahibinden malî hakları kullanma yetkilerini devralarak bu Kanunun 10 uncu maddesine göre ilim-edebiyat eserleri üzerindeki hakları kullanarak, süreli olmayan yayınları çoğaltan ve yayanlar" ibaresi eklenmiş, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer alan "asıl üye sayısının dört katı kadar" ibaresinden sonra gelen "gerçek kişiler" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 13. - 5846 sayılı Kanuna 42 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 42/A ve 42/B maddeleri eklenmiştir.
2. Meslek birliklerinin yükümlülükleri ve tarife tespitine ilişkin esaslar:
MADDE 42/A - Bu Kanunun 42 nci maddesinde öngörülen amaçlarla hakların idaresini sağlamak üzere kurulan meslek birlikleri;
1. Temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin tüm bilgileri Bakanlığa bildirmek ve ilgili kişilere açık bu bildirimi her üç ayda bir güncellemekle,
2. Üyesi olan hak sahiplerinin faaliyetlerinden kaynaklanan haklarının idaresini hakkaniyete uygun koşullarda sağlamakla,
3. Üyelerinin haklarının idaresine ilişkin faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri, dağıtım plânlarına uygun olarak hak sahiplerine dağıtmakla,
4. Yazılı talepte bulunan ilgili kişilere, temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile ilgili bilgileri vermekle,
5. Sözleşme yapılırken idare ettikleri haklara ilişkin olarak hakkaniyete uygun davranmakla, kendi maddî ve/veya manevî menfaatleri bakımından gerekli gördükleri indirim veya ödeme kolaylıklarını sağlamakla,
6. Sözleşme yapılabilmesi için idaresini sağladıkları haklara ilişkin ücret tarifelerini süresinde belirlemek ve belirlenen tarifeleri ve bu tarifelerdeki her türlü değişikliği süresinde duyurmakla,
7. Hesaplarını yeminli malî müşavirlere onaylatmakla,
Yükümlüdürler.
Yukarıdaki fıkranın radyo-televizyon kuruluşlarının yayınları bakımından uygulanmasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kayıtları esas alınır.
Tarifelerin tespit edilmesinde; tarifelerin uluslararası uygulamaların ülkenin ekonomik ve toplumsal koşullarına uyarlanabilirliği göz önünde bulundurularak makul seviyede belirlenmesi ile teknolojik alandaki değişimlerin yanı sıra eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların yaratıldığı ve kullanıldığı sektörlerin yapısını tahrip edici, üretimi ve kullanımı engelleyici ve genel kabul görmüş uygulamalara zarar verici bir etki yaratılmaması, rekabeti bozucu şartlar oluşturulmaması, yapılan sınıflandırma, ilgili sektörlerdeki ürün fiyatları ve bu sektörlerin gayrisafi millî hâsıladaki payı, eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletim sıklığı, birim fiyat veya götürü usulü ödeme, ödeme plânı ve benzeri hususlar esas alınır.
Aynı alanda ve/veya sektörde faaliyet gösteren birlikler, tarife tespitinde, sözleşme yapılmasında ve bu Kanunun uygulanması ile ilgili diğer iş ve işlemlerde birlikte hareket edebilirler.
Ortak tarife yapılmış olması halinde, aynı alanda faaliyet gösteren meslek birlikleri, tarifelere esas olmak üzere her takvim yılının başında, alandaki temsil kabiliyetleri ile temsil ettikleri eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlara ilişkin kullanım oranlarını tespit ederek Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu oranların tespitinde anlaşma sağlanamaması ve/veya bu oranların Bakanlığa bildirilmemesi halinde, Bakanlıkça oluşturulacak bir komisyon bu tespiti yapar. Bu tespit yapılıncaya kadar, sözleşme yapmış kullanıcılar, ödemeleri gereken meblağı, Bakanlığın talebi üzerine mahkemece belirlenmiş tevdi mahalline yatırırlar. Burada toplanan meblağ, komisyon çalışma giderleri mahsup edildikten sonra, ilgili meslek birlikleri arasında, komisyonca tespit edilen orana ya da herhangi bir aşamada, birliklerin aralarında anlaşmaları halinde, mutabakata vardıkları kullanım oranına göre paylaştırılır. Komisyon Bakanlık, Rekabet Kurumu ve ilgili meslek birliklerini temsilen birer kişiden oluşur. Bakanlık temsilcisi aynı zamanda komisyon başkanıdır. Komisyon kararlarına yargı yolu açık olup, görevli mahkeme ilgili ihtisas mahkemesidir.
Bu maddede belirtilen esaslar çerçevesinde yapılması gereken bildirimlere ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği belirlenen meslek birliklerinin dağıtıma ilişkin hesabına Bakanlıkça, mahkemeden yükümlülüklerini yerine getirinceye kadar tedbir konulması istenebilir.
Meslek birliğine üye eser veya bağlantılı hak sahiplerinin alenileşmiş veya yayımlanmış tüm eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlarına ilişkin haklarının takibi meslek birliğine verilecek yetki belgesine göre yapılır. Yetki belgesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
3. Meslek birliklerinin denetimi:
MADDE 42/B - Meslek birlikleri, idarî ve malî açıdan Bakanlığın denetimine tâbidir. Bakanlık, meslek birliklerinin bu Kanunla belirlenmiş görev ve yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerini her zaman kendisi denetleyebileceği gibi bu denetimin bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmasını meslek birliklerinden de isteyebilir. Bu kuruluşlarca yapılan denetimlere ilişkin raporların bir örneği Bakanlığa gönderilir.
Denetimler sırasında, denetim yapmakla görevlendirilenler tarafından istenecek her türlü defter, belge ve bilgilerin ibraz edilmesi veya verilmesi, kasa veya veznenin kontrol ettirilmesi, yönetim yerleri, şubeler ve eklentilerine girme gibi taleplerin yerine getirilmesi zorunludur.
Meslek birlikleri tarafından;
1. Bu Kanunun 42 ve 42/A maddeleri ile bu maddede belirlenen görev ve yükümlülüklerin yerine getirilmediği,
2. Sözleşmelere uygun tahsilat veya dağıtımın yapılmadığı ya da yanlış ve haksız dağıtım yapıldığı,
3. Tarifelerin bu Kanunun 42/A maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen esaslara göre düzenlenmediği,
Tespit edildiği takdirde, bu birlikler Bakanlıkça yazılı olarak bir defa uyarılır, uyarının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde kusurun giderilmemesi halinde, meslek birliği ikinci kez uyarılır.
Yukarıdaki fıkrada bahsi geçen kusurların ikinci uyarıyı takip eden otuz gün içinde de giderilmemesi veya yapılan denetimlerde, birlik kayıtlarında ve diğer iş ve işlemlerinde mevzuata aykırılık tespit edilmesi halinde, Bakanlık en geç üç ay içinde olağanüstü genel kurul yapmak üzere üyeleri davet eder. Olağanüstü genel kurul yapılıncaya kadar, birliğin iş ve işlemlerinde suiistimali görülenler tedbiren işten el çektirilir, Bakanlıkça yerine atama yapılır veya sırası gelen yedek üye göreve çağrılır.
Bu Kanunun 42 ve 42/A maddeleri ile bu madde hükümleri, 42 nci madde çerçevesinde kurulacak federasyonlar için de uygulanır.
MADDE 14. - 5846 sayılı Kanunun 43 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve 5846 sayılı Kanunun üçüncü bölümünde 43 üncü maddeden sonra gelen madde başlıklarında yer alan numaralar teselsül ettirilmiştir.
4. Eser, icra, fonogram ve yapımların yayınlanmasına ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar:
Madde 43. - Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadırlar.
Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan meslek birlikleri ile 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadırlar.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun çerçevesinde faaliyet gösteren radyo-televizyon kuruluşları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından, anılan Kanun dışında kalan ve yayın ve/veya iletim yapan diğer kuruluşlar ise Bakanlık tarafından sınıflandırılır.
Faaliyet gösterdikleri sektörlerde eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri, yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram ve yapımların yayın ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri ile kuruluşlar arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya taraflarca yapılan müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden yapılır.
Meslek birliklerinin temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin bildirim zorunluluğu, tarifelerin belirlenmesi, duyurulması, müzakere edilmesi, sözleşme yapılması, uzlaşmazlıkların halli ve diğer hususlarda bu Kanunun 41 inci maddesinin dört ilâ onüçüncü fıkraları uygulanır. Ancak yayın ve/veya iletim yapan kuruluşlar bakımından 41 inci maddenin altıncı fıkrasının son cümlesinin uygulanması zorunlu değildir.
Ayrıca, 41 inci maddenin 10 uncu fıkrasının uygulanması bakımından, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları her üç ayda bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin 1/4'ünü yatırmak suretiyle kullanabilir.
MADDE 15. - 5846 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin birinci fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Fikrî mülkiyet haklarının korunması ve etkin bir şekilde takibinin sağlanması amacıyla, fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir şekilde yayan ve umuma arz eden yerler, Bakanlıkça ücret mukabili sertifikalandırılır. Bakanlıkça belirlenen yerler, Bakanlıkça onaylanmış bir yazılım ile Bakanlıkça belirlenecek kriterlere uygun bir donanımı bulundurmak, gerekli alt yapıyı oluşturmak ve gerçekleştirdikleri işlemleri her takvim yılı itibarıyla Bakanlığa bildirmek zorundadır. Bu yerler ve malî hak sahipleri ayrıca, Bakanlıkça gerekli görülecek işaret ve seri numaraları ile uluslararası standartlara uygun kodları, taşıyıcı materyaller üzerinde bulundurmakla müştereken yükümlüdürler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile alınacak ücretler Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
MADDE 16. - 5846 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Mimarî eserler hariç olmak üzere, bu Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan güzel sanat eserlerinin asılları ile eser sahibinin kendisinin sınırlı sayıda meydana getirdiği veya eser sahibinin kontrolünde ve izniyle meydana getirilmiş ve eser sahibi tarafından imzalanmış veya başka bir şekilde işaretlenmiş olmaları nedeniyle özgün eser olduğu kabul edilen kopyaları, 2 nci maddenin (1) numaralı bendinde ve 3 üncü maddede sayılıp da yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin asıllarından biri, eser sahibi veya mirasçıları tarafından bir defa satıldıktan sonra, koruma süresi içinde, bir sergide veya açık artırmada yahut bu gibi eşyayı satan bir mağazada veya başka şekillerde satış konusu olarak el değiştirdikçe, bu satış bedeli ile bir önceki satış bedeli arasında açık bir nispetsizlik bulunması halinde, her satışta, satışı gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişi, bedel farkından münasip bir payı eser sahibine, o ölmüşse miras hükümlerine göre ikinci dereceye kadar (ve bu derece dahil) yasal mirasçılarına ve eşine, bunlar da yoksa ilgili alan meslek birliğine Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir kararname ile belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödemekle yükümlüdür.
MADDE 17. - 5846 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin (5) numaralı bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur.
MADDE 18. - 5846 sayılı Kanunun 72 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 72. - Bu Kanuna aykırı olarak kasten;
1. Aralarında mevcut bir sözleşme olmasına rağmen bu sözleşme hükümlerine aykırı olarak bir eser veya işlenmelerinin kendi tarafından çoğaltılmış nüshalarını satan veya dağıtan kişiler hakkında, üç aydan iki yıla kadar hapis veya onmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Hak sahibinin izni olmaksızın bir eseri ve çoğaltılmış nüshalarını, bu Kanunun 81 inci maddesinin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satan kişiler hakkında üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
3. Hak sahibinin izni olmaksızın;
a) Bir eseri herhangi bir şekilde işleyen,
b) Bir eseri herhangi bir şekilde çoğaltan,
c) Bir eseri herhangi bir şekilde yayan,
d) Bir eserin nüshalarını yasal veya yasal olmayan yollardan ülkeye sokan ve her ne şekilde olursa olsun ticaret konusu yapan,
e) Bir eseri topluma açık yerlerde gösteren veya temsil eden, bu gösterimi düzenleyen veya dijital iletim de dahil olmak üzere her nevi işaret, ses ve/veya görüntü iletimine yarayan araçlarla yayan veya yayımına aracılık eden,
Kişiler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur.
MADDE 19. - 5846 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 73. - Bu Kanunun 71, 72, 80 ve 81 inci maddelerinde belirtilen suçlar dışında kalan diğer suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
1. Kasten;
a) Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak çoğaltıldığını bildiği veya bilmesi icap ettiği bir eserin nüshalarını ticarî amaçla elinde bulunduran,
b) Mevcut olmadığını veya üzerinde tasarruf selahiyeti bulunmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği malî hakkı veya ruhsatı başkasına devreden veya veren yahut rehneden veyahut herhangi bir tasarrufun konusu yapan,
c) Yegâne amacı bir bilgisayar programını korumak için uygulanan bir teknik aygıtın geçersiz kılınmasına veya izinsiz ortadan kaldırılmasına yarayan herhangi bir teknik aracı, ticarî amaç için elinde bulunduran veya dağıtan,
Kişiler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Kasten; bu Kanunun hükümlerine uygun olarak çoğaltılmış ve yayılmış eser nüshalarının, yapımların ve fonogramların, çoğaltma ve yayma hakkı sahiplerinin ayırt edici unvan, marka ve künye bilgileriyle birlikte tıpkı basım ve yapım yoluyla, işaret, yazı, ses, hareketli veya hareketsiz görüntü ya da veri tekrarına yarayan alet veya yöntemlerle çoğaltan veya bu şekilde çoğaltılmış nüshaları yayan, kişiler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
Hükmolunur.
MADDE 20. - 5846 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının birinci cümlelerinde yer alan "ve 73 üncü" ibareleri "73 ve 80 inci" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 21. - 5846 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ile son fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
71, 72, 73 ve 80 inci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma şikâyete bağlıdır. Şikâyet üzerine hak sahiplerinin haklarını kanıtlayan belge ve/veya nüshaları Cumhuriyet savcılığına sunmaları halinde kamu davası açılır. Altı ay içinde bu belge ve/veya nüshaların sunulmaması halinde takipsizlik kararı verilir, bu Kanunun 76 ncı madde hükümleri saklıdır. Bu madde hükümlerinin uygulanmasında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz.
Eser sahiplerinin, eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahiplerinin veya diğer hak sahiplerinin haklarının ihlâli halinde, şikâyete selahiyeti olanların başvurması üzerine, tecavüzün gerçekleştiği veya sonuçlarının meydana geldiği yerin Cumhuriyet savcısı, yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el konulmasını, bunların imha edilmesini, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini, satışını ve usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep edebilir.
Nüsha ve süreli olmayan yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci maddesi hükümleri uygulanır. El konulan nüsha ve süreli olmayan yayınların imhasına, bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına ve hammadde olarak satışına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
Tekerrür üzerine verilen hapis cezası ertelenemez ve para cezasına veya tedbire çevrilemez. Bu Kanunda belirtilen suçlara, unsurlarını taşıması halinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
MADDE 22. - 5846 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Haklara tecavüz oluşturulması ihtimali halinde yaptırım gerektiren nüshaların ithalat veya ihracatı sırasında, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 57 nci maddesi ile 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
MADDE 23. - 5846 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (C) alt bendi ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
C) Radyo-televizyon kuruluşları bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirirler. Radyo-televizyon kuruluşları, gerçekleştirdikleri yayınlar üzerinde;
(1) Yayınlarının tespit edilmesine, diğer yayın kuruluşlarınca eş zamanlı iletimine, gecikmeli iletimine, yeniden iletimine, uydu veya kablo ile dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(2) Özel kullanımlar hariç olmak üzere, yayınlarının herhangi bir teknik veya yöntemle, doğrudan veya dolaylı bir şekilde çoğaltılmasına ve dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(3) Yayınlarının umuma açık mahallerde iletiminin sağlanmasına izin verme veya yasaklama,
(4) Tespit edilmiş yayınlarının, gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda yayınlarına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin verme,
(5) Haberleşme uyduları üzerindeki veya kendilerine yöneltilmiş olan yayın sinyallerinin diğer bir yayın kuruluşu veya kablo operatörü veya diğer üçüncü kişiler tarafından umuma iletilmesi ve şifreli yayınlarının çözülmesine ilişkin izin verme veya yasaklama,
Hususlarında münhasıran hak sahibidirler.
Bağlantılı hak sahiplerinin haklarını ihlâl edenler hakkında;
a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanunun 81 inci maddesinin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satışı ile ilgili ihlâllerde üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
b) Bu madde ile belirlenen diğer hakların ihlâlinde iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
Hükmolunur.
MADDE 24. - 5846 sayılı Kanunun 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 81. - Musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunludur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandroller, Bakanlıkça bastırılır ve satılır. Bakanlıkça belirlenen satış fiyatı üzerinden meslek birlikleri aracılığı ile de bandrol satışı yapılabilir.
Bandrol alınabilmesi için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu beyan eden bir taahhütnameyi doldurması zorunludur. Bakanlıkça tespit edilen diğer evrak ve belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık, bu başvuru üzerine başka bir işleme gerek kalmaksızın on iş günü içinde bandrol vermek mecburiyetindedir. Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz.
Bandrol yapıştırılması zorunlu nüshaların tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum ve çoğaltımını yapan yerler, bu maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almak, saklamak ve istendiğinde yetkili makamlara ibraz etmekle yükümlüdür.
Bakanlık ile mülkî idare amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli olmayan yayınların, bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Gerekli görüldüğünde, mülkî idare amirleri re'sen veya Bakanlığın talebi ile bu denetimi gerçekleştirmek üzere illerde denetim komisyonu oluşturabilir. İhtiyaç halinde; bu komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri de görev alabilirler. Bu maddede belirtilen ihlâllerde, genel kolluk ve zabıta; re'sen ve/veya hak sahipleri, komisyon, meslek birlikleri, Bakanlık veya ilgili diğer kanunlarla kendisine yetki ve görev verilmiş olanların ihbarı üzerine harekete geçerek, usulsüz ve izinsiz olarak çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri toplayarak, taşınmaz olanlarını emanet altına aldıktan sonra, toplanan delilleri Cumhuriyet savcısına suç duyurusu ile birlikte sevk eder.
Cumhuriyet savcısı üç gün içinde yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el konulmasını, imhasını, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini ve satışını ve usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep eder.
Nüsha ve yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz ise, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci madde hükümleri uygulanır.
Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaktır. Bu nüshalara da genel kolluk veya zabıta gördüğü yerde el koymak ve topladığı nüsha ve yayınları yetkili mercilere göndermek zorundadır. Bu şekilde toplanan nüsha ve yayınların, satış veya diğer yollarla değerlendirilme şekli ilgili alan meslek birliklerinin de görüşlerini almak suretiyle Bakanlıkça belirlenir.
Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Bu madde hükümlerine aykırı olarak kasten,
1. Bu Kanuna göre bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınları;
a) Bu maddenin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında, üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
b) Bandrol almaksızın çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan, bu Kanuna ve ilgili mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde yapıştırmadan bedelli ve bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Bu Kanun ve ilgili mevzuata göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği kuruluşları yanıltarak bandrol alan, münhasıran bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınlar için verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
3. Sahte bandrol imal eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun ticarî menfaat sağlayan kişiler hakkında, üç yıldan altı yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
Hükmolunur.
Yukarıdaki fıkrada sayılan ve yaptırım gerektiren fiillerden birini kasten işleyenler hakkında; 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 1 inci maddesinin (A) bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman kaydına bakılmaksızın uygulanır ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin (8) numaralı bendindeki şart aranmaksızın kamu davası açılır.
MADDE 25. - 5846 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister. İhlâlin devamı halinde bu defa, Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis sağlayıcıdan ihlâle devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin durdurulması istenir. İhlâlin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır. Servis sağlayıcılar, bilgi içerik sağlayıcılarının isimlerini gösterir listeyi her ayın ilk iş günü Bakanlığa bildirir. Servis sağlayıcılar ile bilgi içerik sağlayıcıları, Bakanlıkça istendiği takdirde her türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdür. Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
Birinci fıkrada bahsi geçen fiilleri kasten ve yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında bu Kanunun 72 nci maddesinin (2) numaralı bendi hükümleri uygulanır.
MADDE 26. - 5846 sayılı Kanuna aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
EK MADDE 7. - Fikrî mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, bu alanda faaliyet gösteren sektörlerin desteklenmesi ile kültürel faaliyetlerde kullanılmak üzere bu Kanunun;
a) 13 üncü maddesi uyarınca alınacak kayıt ve tescil ücretleri,
b) 41 inci maddesi uyarınca alınacak uzlaştırma komisyonu başvuru ücretleri,
c) 81 inci maddesi uyarınca tahsil edilecek bandrol ücretleri,
Bakanlığın Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bir yandan bütçeye özel gelir yazılır, diğer yandan Maliye Bakanlığınca aynı amaçlarla kullanılmak üzere Bakanlık bütçesinde mevcut tertiplere ödenek veya yeni açılacak tertiplere özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödeneklerin kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödenek kaydedilen tutardan, 41 inci madde uyarınca kurulacak komisyonlarda görev yapan komisyon üyelerine, yılda on toplantı gününden fazla olmamak üzere her toplantı günü için (2000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir.
(a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen ve özel ödenek kaydedilen gelirlerin kullanım usul ve esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
EK MADDE 8. - Bir veri tabanının içeriğinin oluşturulmasına, doğrulanmasına veya sunumuna nitelik ve nicelik açısından esaslı bir nispet dahilinde yatırım yapan veri tabanı yapımcısı, ayrıca, veri tabanının içeriğinin önemli bir kısmının veya tamamının;
a) Herhangi bir araç ile herhangi bir şekilde sürekli veya geçici olarak başka bir ortama aktarılması,
b) Herhangi bir yolla dağıtılması, satılması, kiralanması veya topluma iletilmesi,
Hususlarında bu Kanunda sayılan istisnalar ile kamu güvenliği, idarî ve yargı işlemlerinin gerektirdiği istisnalar dışında izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir.
Veri tabanı yapımcısına sağlanan koruma aleniyet tarihinden itibaren onbeş yıldır.
Veri tabanının içeriğinde esaslı bir değişiklik meydana getiren ve yeni bir yatırım gerektiren, nitelik ve nicelik açısından yapılan her türlü ekleme, çıkarma veya değişiklik sonucu bu yeni yatırımdan doğan veri tabanı kendi koruma koşullarına hak kazanır.
Bu maddede tanınmış hakları ihlâl edenler hakkında bu Kanunun 72 nci maddesinin (3) numaralı bendi hükümleri uygulanır.
EK MADDE 9. - Bakanlıkça, fikrî mülkiyet haklarının takibi ve korunmasını sağlamak amacıyla ve soruşturma ve kovuşturmalarda kullanılmak üzere, bu Kanunda bahsi geçen meslek birlikleri, umuma açık mahaller, radyo-televizyon kuruluşları ile fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir şekilde yayan yerlerin dahil olduğu ortak bir veri tabanı oluşturulur.
Gerekli teknik alt yapı ve donanım, erişim, kullanım, yetkilendirme, veri tabanının oluşturulmasına ilişkin diğer tüm hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
EK MADDE 10. - Aşağıda belirtilen hallerde idarî para cezası uygulanır:
1. Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışını yapanlar hakkında üçmilyar lira.
2. 44 üncü madde gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren, 81 inci maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almaksızın, bandrol alınması zorunlu fikir ve sanat eserlerini çoğaltan kişiler hakkında küçük işletmeler için onmilyar lira, orta büyüklükteki işletmeler için otuzmilyar lira, büyük işletmeler için yüzmilyar lira.
3. Ek 5 inci madde hükümlerine aykırı olarak derlenmesi gereken eserleri süresi içinde vermeyen kişiler hakkında beşmilyar lira.
Bu maddede öngörülen para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle mülkî idare amirlerince verilir.
Para cezasının, tutanağın tebliği tarihinden itibaren on gün içinde ödenmesi gerekir. On gün içinde ödenmeyen cezalar iki katına çıkar ve ödeme süresi on gün daha uzar, bu süre içinde de ödenmeyen cezalar üç katına çıkar. Cezanın ödenmiş olması, yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Bu maddeye göre verilen para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca tahsil edilir.
Para cezaları ilgililere usulüne göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine işlemler durmaz. Mahkemenin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir. İtiraz, zorunlu görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak ve kısa sürede sonuçlandırılır.
EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir. Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur.
MADDE 27. - 5846 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 6. - Bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde tarifelerin belirlenmesi ve sözleşmelerin yapılmasına ilişkin öngörülen usul, bu maddelerde yer alan süreler beklenmeksizin Kanunun yayımı tarihinden itibaren carî yıl esas alınmak suretiyle uygulanır.
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce meslek birlikleri ile umuma açık mahaller ve yayın kuruluşları arasında imzalanmış bulunan yayın sözleşmeleri, bütün hükümleri ile bu sözleşmelerde belirtilen sürelerin sonuna kadar geçerlidir.
Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç bir ay içerisinde bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde öngörülen sınıflandırma yapılır. Bu sınıflandırmaya bağlı olarak tarifelerin meslek birlikleri tarafından en geç bir ay içerisinde ilk defa ilân edilmesinden veya duyurulmasından itibaren altı ay içinde izin almak ve sözleşme yapmak üzere meslek birliklerine müracaat eden mahaller ve/veya yayın kuruluşları üçer aylık dönemler için meslek birlikleri tarifesinin 1/4'ünü ödeyerek eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanmaya ve/veya iletimini yapmaya en fazla altı ay süreyle devam edebilirler. Bu fıkra hükümleri bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde öngörülen usulün uygulanmasına engel teşkil etmez.
GEÇİCİ MADDE 7. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, illerde oluşturulmuş olan denetim komisyonlarından, 81 inci madde hükümleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmesine gerek görülmeyenlerin her türlü araç, gereç ve malzemeleri il kültür ve turizm müdürlüklerine devredilir.
GEÇİCİ MADDE 8. - Bu Kanunla değiştirilen maddelerde öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde hazırlanılarak yürürlüğe konulur. Ek 9 uncu maddede öngörülen veri tabanı bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde oluşturulur.
MADDE 28. - Bu Kanunun yayımı tarihinde;
1) 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun;
a) 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "ile bandrollerini" ve "veya bandrolsüz" ibareleri,
b) 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (e) bentleri, ikinci fıkrasında yer alan "(a)" ibaresi,
c) 11 inci maddesinin (c) bendi ile (d) bendinde yer alan “1inci fıkrasında belirtildiği şekilde eserleri işletme belgesiz veya bandrolsüz veyahut bandrolleri ve işletme belgesi olmasına rağmen aslına uygun olmayan şekilde gösterenler ile" ibaresi,
2) 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun;
a) 1/B maddesinin (b) bendinde yer alan "gerçek" ibaresi,
b) 20 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları,
c) Ek 5 inci maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları,
Yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 29. - Bu Kanunun 15 inci maddesi ve 26 ncı maddesiyle 5846 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin (2) numaralı bendinde yer alan "44 üncü madde gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren" ibaresi Kanunun yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 30. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Sabah - Kültür Sanat - Mehmet Tez - Korsanla mücadele

Korsanla mücadele 02 Şubat 2007
Korsanla mücadele de tıpkı küresel ısınmayla mücadeleye benziyor. Herkes uyarıyor, kimse bir şey yapmıyor. Bugün Kadıköy ve Bahariye civarı korsan film ve müzik satışının kurumsallaştığı semtler. İnanmayan gitsin denesin. Ben denedim. Kimsenin utanıp sıkıldığı falan yok. İşin komiği bu korsan şirketler kazandıkları paralarla artık kurumsallaşıp yasal yayın yapmaya başladılar. Giderek holdingleşirlerse şaşmam. Kimse merak etmiyor, nasıl oluyor diye? Sevgili telif hakları dernekleri ve temsilcileri, herkesin bildiği lafları tekrar etmek yerine masalarınızdan kalkın sokağa çıkın, bir dolaşın. 2007-02-02

KORSANLA MÜCADELE VE YASALAR

YASALAR NE DİYOR?
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu müzik korsanlığı konusunda açık hükümler içermektedir. Bu hükümlere göre:
İzinsiz Kopyalama Yasaktır
Fonogramların yapımcının izni olmaksızın veya bu iznin sınırları aşılarak çoğaltılması, bu kopyaların satılması ve dağıtılması yasal değildir.
Belirtilen eylemler korsancılık olarak tanımlanmaktadır. Burada çoğaltma, satma ve dağıtma işlemlerinin tümü birbirlerinden bağımsız olarak yasaklanmıştır. Yani çoğaltmak kadar çoğaltılan (korsan) fonogramları satmak veya dağıtmak da bu suç kapsamına girmektedir. Burada çoğaltılan, satılan veya dağıtımı yapılan fonogramların adedi ihlalin oluşup oluşmadığının tespitinde önemli bir kriter değildir. Önemli olan bu eylemin ticari amaçlarla yapılıyor olmasıdır. Sadece bir bütün olarak fonogramın değil, içerdiği kayıtların birkaçının veya bir bölümünün (örn. Bir CD'den birkaç şarkının veya bir şarkının belirli bir bölümünün) kopyalanması da bu hakkın ihlalini oluşturmaktadır.

Bandrol Kullanılması Zorunludur

Fikir ve sanat eserlerinin üretimi, dağıtımı ve satımı ile ilgili korsan girişimlere karşı hızlandırılmış bir önleme sistemi olarak musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunluluğu getirilmiştir.
Sertifika Alınması Zorunludur
Fikri mülkiyet haklarının korunması ve etkin bir şekilde takibinin sağlanması amacıyla, fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir şekilde yayan ve umuma arz eden yerler, Bakanlıkça ücret mukabili sertifikalandırılır. Alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren, 81'inci maddede gösterilen taahhütnamenin bir kopyasını almaksızın, bandrol alınması zorunlu fikir ve sanat eserlerini çoğaltan kişiler hakkında küçük işletmeler için 10 milyar lira, orta büyüklükteki işletmeler için 30 milyar lira, büyük işletmeler için 100 milyar lira para cezaları verilir.
Bandrollu Nüshaların Açıkta Satışı Yasaktır
Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü vb. yerlerde satışı yasaktır.
Koğuşturma ve Tekerrür
Ceza davaları da hukuk davaları gibi İhtisas mahkemesinin bulunduğu yargı çevrelerinde bu mahkemelerde, diğer yerlerde Asliye Ceza Mahkemelerinde görülmektedir. FSEK md. 75 ile meslek birliklerine de faaliyet gösterdikleri alanlarda şikayette bulunma yetkisi verilmiştir. FSEK'unda bahsedilen suçların işlenmesi halinde savcı tarafından kamu davası açılmaktadır.
FSEK'ndan kaynaklanan suçlara ilişkin fiillerden birini kasten işleyenler hakkında; 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Hakkında Kanun uygulanır. Bu kanun uygulanırken 1 inci maddesinin (A) bendindeki belediye sınırları ve 4 üncü maddesindeki zaman kaydı gözetilmez.
Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olan kişi, iki yıl içinde aynı suçu bir defa daha işler ise yeni suçtan dolayı verilecek ceza bir kat arttırılır.
Bu Kanunda belirtilen suçlara, unsurlarını taşıması halinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

Denetim

Bakanlık ile mülki idare amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli olmayan yayınların, bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Mülki idare amirleri re'sen veya bakanlığın talebi ile bu denetimi gerçekleştirmek üzere illerde denetim komisyonu oluşturabilir. Komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri de görev alabilir. Genel kolluk ve zabıta; re'sen ve/veya hak sahipleri, komisyon, meslek birlikleri, Bakanlık veya ilgili diğer kanunlarda kendisine yetki ve görev verilmiş olanların ihbarı üzerine harekete geçmek, usulsüz ve izinsiz çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri toplamak, taşınmaz olanları emanet altına almak ve toplanan delilleri Cumhuriyet Savcısına suç duyurusu ile sevketmek hak ve yetkisine sahiptirler. Uygulamada bu denetimler Meslek Birliğimizin ihbar ve şikayetleri üzerine veya komisyonların kendiliğinden harekete geçmesi ile yapılmaktadır.
Hak sahiplerinin haklarının ihlali halinde, resen ve/veya şikayete yetkili kişilerin başvurması üzerine, tecavüzün gerçekleştiği veya sonuçlarının meydana geldiği yerin Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkili mahkemeden, burada bulunan nüsha veya yayınlara el konulmasını, imhasını ve bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini ve satışını ve usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep edebilir.
Cezalar

FSEK'da hukuki hakları korumaya yönelik davaların yanı sıra haklara tecavüz fiillerinden kaynaklanan aşağıdaki cezai hükümlere dayanılarak ceza davaları da açılabilir.
FSEK'nun bağlantılı hak sahiplerinin haklarının ihlalinin yaptırımlarını düzenleyen 80. maddesinin son fıkrasının a ve b bendinde “ Bağlantılı hak sahiplerinin haklarını ihlâl edenler hakkında;
a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanunun 81 inci maddesinin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satışı ile ilgili ihlâllerde üç aydan iki yıla kadar hapis veya beş milyar liradan elli milyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

b) Bu madde ile belirlenen diğer hakların ihlâlinde iki yıldan dört yıla kadar hapis veya elli milyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur.” demektedir. Bu davalar dışında;
FSEK'in Bandrol İhlalleri ile ilgili 81. maddesi uyarınca Cumhuriyet Başsavcılıklarınca kamu davası açılmaktadır. Söz konusu maddenin “ Bu madde hükümlerine aykırı olarak kasten,
1. Bu Kanuna göre bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınları;
a) Yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü vb. yerlerde, satanlar hakkında, üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
b) Bandrol almaksızın çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin haklarını ihlal edecek şekilde bedelsiz yayan, bu Kanuna ve ilgili mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde yapıştırmadan bedelli ve bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Bu Kanun ve ilgili mevzuata göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği kuruluşları yanıltarak bandrol alan, münhasıran bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınlar için verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
3. Sahte bandrol imal eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun ticari menfaat sağlayan kişiler hakkında, üç yıldan altı yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden, hükmolunur” denmektedir.

MÜZİK KORSANLIĞI NEDİR

MÜZİK KORSANLIĞI NEDİR?
Müzik Endüstrisi’nin en önemli problemlerinden birisi, kaydedilmiş kaset CD’lerin ticari amaçlı izinsiz kopyalanması ve çoğaltılması anlamına gelen fiziki korsanlığın önlenmesidir.Son on yıllık sürece bakıldığında, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de albüm satışlarında ciddi düşüşler görülmektedir. Bunun en büyük sebeplerinden birisi fiziki korsanlıktır.
Korsanlığın önlenmesiyle müzik sektörü büyüyecek, yasal satışların artmasıyla bu piyasada emeğiyle geçinen pek çok insanın gelirinde artış olacaktır.

Uluslararası alanda korsanlık üç kategoride ele alınmaktadır.

1) Hak sahibinin iznini almaksızın, ticari amaçlı orijinal kaydın izinsiz kopyalanması (korsan paketler orijinalinden farklıdır ve genelde toplama ürünler şeklinde çıkar),
2) Orijinaline benzer, mümkün olduğunca orijinaline yakın bir şeklide kopyalanması ve paketlenmesi ( tüketiciyi orijinalini aldığına inandırmak için üreticinin ticari markasını, logosunu kullanır şekilde),
3) Canlı veya yayınlanmış konserlerden izinsiz yapılan kayıtlarla (Genelde özel fiyatlarla, sanatçıların, bestecilerin, yapımcıların iznini almadan çoğaltırlar ve satarlar).
Bu korsanlık biçimlerine ek olarak internet korsanlığı da hızlı bir biçimde yayılmaktadır (Müzik sitelerinden müziğin download edilmesi, CD yazarlar aracılığıyla kaydedilmesi gibi).
Fiziki korsanlıkla aynı şey olmamakla birlikte umuma açık mahallerde izinsiz müzik kullanımı da bir hak ihlalidir. Otel, lokanta, bar, diskotek vb. mahallerin müzik kullanabilmek için hak sahiplerinden izin almaları gerekmektedir. Bu izinleri almadan müzik kullanmak yasaların çiğnenmesi demek olup, bu fiili gerçekleştirenleri cezai yaptırım tehdidiyle karşı karşıya bırakır.

KORSANLA MÜCADELE

NEDEN KORSANLA MÜCADELE
Korsanlık, Müzik Endüstrisi İçin Bir Kayıptır
Korsanlık müzik endüstrisi için bir kayıptır. Müzik endüstrisindeki, korsanlık sebebiyle oluşan kayıp satışlar, yapımcılar ve sanatçılar için düşük gelire, düşük kâra sebep olmaktadır.
Yapımcılar için yaptıkları yatırımın boşa gitmesi anlamına gelen korsan satışlar sebebiyle, bir yapım için yapılan yatırım yapımcılara geri dönmemektedir. Kendilerine profesyonel anlamda besteciliği, söz yazarlığını, ses sanatçılığını, aranjörlüğü, editörlüğü, yapımcılığı meslek edinmiş kişilerin gelirlerini gasp ederek, hiçbir vergi ödemeden paralar kazanan korsanlar, yasal yollardan üretilmiş olan yapımların önüne geçerek ucuz kopyaların satılmasıyla yapımcıların satışını sekteye uğratmakta ve ciddi ölçülerde gelir kaybına sebep olmakla birlikte haksız kazanç da elde etmektedirler.
Korsanlık nedeniyle bütün dünya müzik piyasası (kaset-CD gibi fiziki ürünlerde) her yıl yaklaşık 4 milyar Euro kaybetmektedir. Bu rakam Japonya ve ABD haricindeki tüm ülkelerin her birinin yasal satışlarından daha yüksek. Bu gelirin büyük bir bölümü organize suç örgütlerinin finansmanına gitmektedir.
IFPI Korsan Müzik Raporu’nda, üretilen korsan CD miktarı 1,1 milyar adet olarak duyurulmuştur. Bu, bütün CD-kaset satılışlarının üçte birinden fazlasının korsan olması demektir.
Korsan CD satışları son dönemde küresel boyutta büyük bir artışla iki katına ulaşmış; 1999 yılında 510 milyon adetten 2002 yılında 1.7 milyar adete yükselmiştir.Kasetlerinde dikkate alınmasıyla korsan ürünler tüm müzik satışlarının %40ı düzeyine yükselmektedir.
Korsanlık Vergi Kaybına ve GSYIH’da Yapımcıların Payının Düşük Olmasına Sebep Oluyor
Korsanlık nedeniyle yapımcıların gelirinde var olan kayıp, GSYIH’da yapımcıların payının düşük olmasına, dolayısıyla devletin de vergi kaybına sebep olmaktadır. 2004 yılı için yerli repertuarda tahmin edilen korsanlık %50, yabancı repertuar için tahmin edilen korsanlık ise %70 civarındadır.
Buna dayanarak 2004 yılı bandrol satışlarından bu yüzdeler alındığında ve ortalama yerli yabancı kaset CD toptan satış fiyatlarıyla bir değerlendirme yapıldığında sadece korsan miktarlar için elde edilecek tahminiciro yaklaşık 159.651.667.339.286 TL TL olacaktır. Devletin tahsil etmesi gereken vergi ise sadece bu miktar için yaklaşık 40 tilyon TL olacaktır.
Korsanlık, Bir Telif Hakkı Hırsızlığıdır
Bir yapım, bestecisiyle, söz yazarıyla, sanatçısıyla, icralarıyla, teknik alt yapısıyla bir bütündür. Bir yapımın oluşmasında pek çok insanın emeği harcanmaktadır. Diğer yandan kayıtları kolayca kopyalayan ve kötü kalitede halka sunan korsanlar, halihazırda var olan iyi kalite bir yapımın kaydını kullanmaktadır ve bunu hak sahiplerinin mali hak bedellerini çalarak düşük maliyetle yapmaktadır.
Sadece telif geliriyle geçinen sanatçıların yaşamlarını idame ettirmek için ihtiyaç duydukları bu geliri korsanlar tamamen yok etmektedirler ve onların yasal ürünler için harcadıkları emeğin karşılığı olan telif hakkının (bedelinin) hırsızlığını yapmaktadırlar.
Korsanlık, İş Kaybına da Sebep Olan Bir Emek Hırsızlığıdır
Bir yapımın hazırlanmasında, her aşamada, alt yapıda emeği geçen pek çok insan bulunmaktadır. Korsanlar, müzik sektöründe emekleriyle geçinen bu insanların da emeğinden çalarlar. Bir yapım için ortaya konulan yatırımın yapımcılara ve müzik sektörüne geri dönmemesi, iş kaybına yol açmakla sektörde pek çok kişinin emeğinin karşılığını alamamasına ve hatta onların işsiz kalmasına sebep olacaktır.
Korsanlık Uluslararası Suç Örgütleriyle Bağlantılıdır
Korsanlığın sınır ötesi boyutunun olmasıyla birlikte, uluslar arası alanda suç örgütleriyle bağlantısı IFPI tarafından ortaya konmuştur. Örneğin, Latin Amerika’da yapılan bir operasyonda polis gücüyle yapılan baskında 235 CD yazar, 1 milyon adet boş CD-R ve 500 bin adet kaydedilmiş CD yakalanmıştır. Bu tesisin, potansiyel olarak yıllık üretim kapasitesi 14 milyon CD-R’dır. Buradaki korsan üretimden elde edilecek kârın uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuş gibi organize suçlarda kullanılacağı anlaşılmıştır. Bu nedenle korsanla mücadele etmenin uluslararası suç örgütleriyle de mücadele etmek anlamına geldiği bir gerçektir.
Korsanlık Ulusal ve Uluslar arası Hukuka Göre Açık Bir Suçtur
Yasa koyucularda telif hakkı hırsızlığının bir suç olduğu düşüncesinden hareketle, korsan kaset CD üretenlere bazı yaptırımlar getirmiştir. Pek çok ülkede izinsiz olarak bir yapımın üretilmesi, çoğaltılması, dağıtılması ve elde edilen korsan ürünlerin dağıtılması suç olarak tanımlanmıştır.
Ayrıca bir çok uluslararası sözleşme de fikir ve sanat eserlerinin kullanımı konusunda koruma içermektedir. Ülkemiz bu sözleşmelerin önemli bir bölümüne taraf olup, uyma yükümlülüğü taşımaktadır.

PETROCELLİNİN KAYBETTİĞİ TEK DAVA

Petrocelli' nin kaybettigi tek dava...
>
>Ünlü bir futbolcu karisini öldürmekle suçlaniyordu. Futbolcu
yakalanmisti. Ama karisinin cesedi ortada yoktu. Durusma Amerikan
filmlerindeki gibiydi. Futbolcu sanik sandalyesinde oturuyordu. Kucak
dolusu parayla tuttugu avukati jüriyi ikna etmeye ugrasiyordu:
>
>"Sayin jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz olduguna yürekten inaniyorum.
Buna az sonra sizler de inanacaksiniz. Neden mi? Bakin, simdi 1' den 10'
a kadar sayacagim ve müvekkilimin öldürdügü iddia edilen karisi bu
kapidan içeri girecek...
>
>1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10..." Bütün jüri kapiya döndü. Kimse
girmedi içeri. Avukat bir savunma dahisiydi, öldürücü hamlesini yapti:
"Bakin, siz de kadinin öldügüne inanmiyorsunuz.
Çünkü
>hepiniz içeri girecek diye kapiya baktiniz. Iste karari buna göre
vermenizi talep ediyorum."
>
>Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu buldugunu bildirdi ve dava bu sekilde
sonuçlandi. Mahkeme çikisinda avukat, bayan jüri baskanina yaklasti: "10'
a kadar saydigimda siz de diger üyeler gibi kapiya bakmistiniz. Neden
böyle bir karara imza attiniz?" "Dogru" dedi jüri baskani; "Ben de kapiya
baktim, ama müvekkiliniz kapiya bakmiyordu!.."

FARZETKİ ÖLDÜN

FARZETKİ ÖLDÜN
Ölüm sonrasında başına gelecekleri
Adım adım
Yaşayacaksın
Şimdi ya
Cennetin nimetlerini tatmış olacaksın
Yada
Cehennemin yakıcı sıcaklığını ensende hissetmiş olacaksın
FARZETKİ
ÖLDÜN…
KABİRDEN YALVARIŞ
SEN EY CAN CAN ÇEKİŞMEKTESİN
ÖLÜMÜN SIKINTISI ACISI SARHOŞLUĞU
GAM VE ISTIRABIYLA BOĞUŞMAKTASIN
İŞTE O AN
HEP ÇEKİNDİĞİMİZ HEP YAŞAYACAKMIŞ GİBİ HİSSETTİĞİMİZ DÜNYA DAN MAL VE MÜLKÜN SENİ KURTARAMAYACAĞI
İŞTE O AN
ÖLÜM MELEĞİ
AYAKLARININ UCUNDA
NEMİ YAPIYOR DERSİN
AYAĞINDAN İTİBAREN RUHUNU ÇEKMEYE BAŞLAMIŞ………….
AYAĞININ TA UCUNDAN HİSSETMEKTESİN BU ARALIKSIZ CAN ÇEKME İŞLEMİNİ
VE CAN ÇEKİŞME KIZIŞIR
RUH AŞAĞIDAN YUKARIYA OLMAK ÜZERE BÜTÜN BEDENİNDEN ÇEKİLİR
ACI DORUĞA ULAŞMIŞTIR ARTIK
ÖLÜMÜN SIKINTILARI BÜTÜN BEDENİNE YAYILMIŞTIR
KALBİN ÜRPERTİ VE ÜZÜNTÜ İÇİNDEDİR RABBİNDEN GAZAP
VEYA
HOŞNUTLUK MÜJDESİNİ GÖZLEYİP BEKLEMEKTEDİR
İŞTE EN SIKINTILI AN
SONUCU EN MERAK EDİLEN AN
İŞTE O AN
MELEKLERDEN BU İKİ HABERDEN BİRİNİ ALMAKTAN BAŞKA BİR İHTİMAL OLMADIĞINI ANLAMIŞSINDIR
İŞTE SEN BÖYLE GAM TASA ÖLÜM ACISI VE ŞİDDETLİ ÜZÜNTÜ İÇERİSİNDE RABBİNDEN İKİ MÜJDEDEN BİRİNİ BEKLERKEN
BİRDEN BİRE ÖLÜM MELEĞİNİN ÇEHRESİYLE YÜZ YÜZE GELİRSİN

KUTSAL MEKANLAR VE HACC


KUTSAL MEKANLAR
Yüce dinimiz İslam’ın şartlarından beşincisi olan Hac, dünyanın her yerinden akın eden milyonlarca mümini buluşturan bir ibadettir. Hac mevsiminde Mekke, adeta Müslümanlarının buluşma noktası olur. Müslümanlar her yıl hacca gelerek orada buluşacak ki, birbiriyle tanışıp kaynaşsınlar. Birbirlerinin derdini öğrenip, derman olsunlar. Dünyanın değişik yerlerinden değişik bölgelerinden, farklı ülkelerden ayrı ırk, ayrı dil ve ayrı renkten olan Müslümanlar, Allah’ın davetine icabet ediyorlar, hac ibadetini yapmak için geliyorlar. Lebbeyk diyorlar hep bir ağızdan. Beytullah’a, o mübarek Kabeye akıyorlar. Bu Müslümanların birbirleriyle en büyük buluşmasıdır. Bu çok büyük bir birliktelik ve dayanışma örneğidir. Ve Allah’ın Müslümanlara bahşettiği bir lütuftur. Müminler hac esnasında Allahü Teala’nın huzurunda onun evine yönelerek aynı anda kıyama duruyor, rükuya varıyor, secdelere kapanıyorlar. Kabeyi aynı sevinç içinde tavaf ediyorlar. Hacerül Esved’i istilam ediyorlar. Tavaf sonrası Makam-ı İbrahim’de namaz kılıyorlar. Sonra da kana kana zemzem içiyorlar. Kuşkusuz bütün bunlar büyük hikmetler içeren ibadetlerdir.
Allah-ü Teala Bakara, suresi 128. ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
“Rabbimiz! Bizi, sana telsi,m olan kimseler eyle ve neslimizden sana teslim olan bir ümmet (çıkar)! Bize, (razı olacağın hac, kurban gibi) kulluk usullerimizi göster ve tevbelerimizi kabul buyur! Şüphesiz ki Tevvab (tevbeleri çok kabul eden), Rahim (merhameti bol olan) ancak sensin.
Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:
“Kim Hac yapmak isterse acele etsin. Çünkü olur ki insan hastalanır, (gitmeye mani) bir iş zuhur eder.”
Dünyanın çeşitli belde ve bölgelerinden aşkla şevkle büyük bir hasretle yola çıkan hacılar, bir an önce Beytullah’a ulaşmak, tavaf etmek, Arafatta vakfe yapmak, Müzdelifede durup şeytan taşlamak için taş toplamak, Mina’da azgın şeytanı temsilen taşlamak, sonra kurban kesip yeniden Beytullah’a, yeryüzünün en mübarek en mukaddes mescidine Kabeye kavuşmak için vakar, huzur ve vecd ile vazifelerini tamamalma çabasındadırlar. Beyaz ihramlar içinde insanlar bir iman, bir aşk ve bir hasret ırmağı misali Harem’in kalbine akıp gitmektedirler.
İşte bu kutsal topraklarda Hac esnasında ziyaret edilmesi gereken bir çok yer vardır. Bunlardan ilki, elbette ki Kabe’dir.
KÂ’BE
Kabe... insanın ilk gördüğünde kalbinde fırtınalar kopartan, heyecandan ayağını yerden kesen o mukaddes ev.
Kabe... insanın ilk gördüğünde her ne dilerse kabul edilen, ilk gördüğü anda yaptığı dua asla geri çevrilmeyen o mübarek ev.
Kabe... müslümanların buluşma noktası, nabızlarının aynı anda tutulduğu yer... müslümanların kıblesi, yeryüzündeki en kutsal yeri. Hz. İbrahim’in putları kırıp geçirdiği, Sevgili Peygamberimiz (sav)’in putlardan temizlediği Beytullah, Allah’ın evi.
Kabe’nin inşası hakkındaki rivayetler şöyledir:
Hz. Adem ile Hz. Havva Cennet’ten çıkarıldıklarında, yeryüzünde farklı yerlere gönderildiler. Adem (as) melekler tarafından Hindistan’ın güneyindeki Seylan Adası’na bırakıldı. Havva annemiz de, Kızıldeniz kenarındaki Cidde şehrinin bulunduğu yere indirildi.
Her ikisi de uzun süre ayrı kaldılar. Yaptıkları hatadan dolayı Allah’tan af dileyip tevbe ettiler. Sonunda tevbeleri kabul oldu. Ve Mekke’de bulunan Arafat Dağı’nda buluştular. Birbirlerini bulduklarında her ikisi de ağlayarak tekrar tevbe ettiler.
Birbirlerini kavuştuktan sonra Kabe’nin bulunduğu yere geldiler. Ve ilk ibadet yeri olarak Kabe’yi yaptılar. Sonra Nuh tufanında Kabe’nin temelleri kayboldu. Hz. İbrahim, Allah’ın emrine uyarak Kabe’nin olduğu yere gitti. Hz. Şit tarafından yapılan temelleri buldu. Ve o temeller üzerine bugünkü Kabe’yi inşa etti.
Ebrehe, koca fil ordusuyla yıkmaya gelse de, Allah Ebabil kuşlarıyla o koca orduyu darmadağın eder. Ve Kabe, bütün ihtişamıyla ve tüm manevi yüküyle günümüze kadar Allah tarafından sürekli korunur.
Sözlükte, geometrik şekillerden “küb” anlamına gelen Kâ’be, Mekke’de Mescid-i Haram denilen Cami-i şerîfin ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış kare şeklinde bir binadır. Kur’ân’da Kâ’be; bu ismin dışında bir çok isimlerle zikredilmektedir. Bu isimler şunlardır: El-beytü’l-haram (saygı duyulan evi), el-beytü’l-muharrem (saygın kılınmış ev), el-beytü’l-atîk (eski ev), el-beytü’l-ma’mûr (imar edilmiş ev) ve el-beyt (ev)
Kâ’be, Beytullah (Allah’ın evi) diye de anılır. Kâ’be’nin doğu köşesine, Rüknü Hacer-i Esved, Güney köşesine Rüknü Yemânî, Batı köşesine Rüknü şâmî, Kuzey köşesine, Rüknü Irâki denir. Kuzey batı tarafında Hatîm ve Mîzâb-ı Kâ’be, Kuzey doğu duvarında kapı, Kuzey-doğu duvarı karşısında Makam-ı İbrâhim ve zemzem kuyusu, Doğu köşesinde Hacer-i Esved vardır.
Kâ’be günümüze kadar bir çok kere tamir edilmiştir. Hala bu mübarek evin bakımı büyük önemle yapılmakta, her sene, üzerinde hac âyetlerinin yazılı olduğu siyah ipek örtü ile örtülmektedir. O yıl kendisine gelen hacıları misk gibi gül kokularıyla karşılamakta, onlara yeryüzündeki en güzel misafirperverliği göstermektedir. Çünkü Kabe, yeryüzündeki en güzel ev sahibidir.
MESCİD-İ HARAM
Mescid-i Haram, Mekke’de ortasında yer alan, içinde Kâ’be’nin de bulunduğu Cami-i şeriftir. Halk arasında Harem-i şerif de denir. Yer yüzünde ilk yapılan Mesciddir. Mescid-i Haram’da kılınan namaz diğer mescidlerde kılınan
namazlardan yüz bin kat daha fazla sevaptır.
KIBLE
Sözlükte cihet, yön anlamına gelen kıble, dînî bir kavram olarak, Müslümanların namazda yönelmiş oldukları yön, Kâ’be manasına gelir.
Müslümanların kıblesi, Mekke’de bulunan Kâ’be’dir. Kâ’be’yi görenler için kıble, Kâ’be’nin bizzat kendisidir. Orada namaz kılarken, kabe’yi görenler secde yerine değil, bizzat Kabe’ye bakarak namazlarını eda ederler.
Kâ’be’yi görmeyenler için kıble, Kâ’be’nin bulunduğu taraftır. O tarafa yönelerek namazlarını secde yerine bakarak eda ederler.
Kâ’be’nin göğe doğru ve dünyanın merkezine doğru uzantısı da kıbledir. Namazda bu cihete yönelmeye istikbâl-i kıble denir.
ARAFAT
Sözlükte bilme, anlama ve tanıma anlamlarındaki a-r-f kökünden türeyen “Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir.
Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında Urene vadisi vardır. Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahme” (rahmet dağı), batısında “Nemîre Mescidi” yer alır. Arafat, günümüzde ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır. Haccın aslî rüknü olan vakfe burada yapılır.
O gün geldiğinde, heyecanı daha da artmış olan hacı adayları, akın akın Arafat’a akarlar. Hepsi bembeyaz, nurdan melekler gibidirler. Az sonra hepsinin tüm günahları Arafat meydanına dökülecek. Melekler ise dökülenleri her sene olduğu gibi bu sene de süpürecek. Çünkü bütün hacı adayları, Arafat’ta vakfeye dizilecek!
"Vakfe", durmak demektir. Arafat Vakfesi ise belirlenen zamanda hac için ihramlı olarak Arafat sınırları içinde bulunmaktır. Arafat vakfesi, haccın en önemli rüknüdür. Çünkü süresi içinde orada bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş sayılırlar. Hz. Peygamber "Hac Arafat’tır" buyurmuştur. Vakfenin yapıldığı geniş alanın sınırları levhalarla gösterilmiştir. Arafat vakfesinin sahih olabilmesi için hac ihramına girmiş olmak ve belirlenen süre içinde Arafat’ta bulunmak gerekmektedir.
Harem Bölgesi
Sözlükte yasak bölge anlamına gelen “Harem Bölgesi”, Mekke ve çevresine verilen bir isimdir. Mekke ve çevresine bu ismin verilmesi, zararlılar dışındaki hayvanlarının öldürülmesinin ve bitkilerinin koparılmasının yasak olması sebebiyledir.
Harem bölgesinin sınırlarını ilk defa Hz. Cibrîl’in rehberliğiyle Hz. İbrâhim (a.s.) belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber (a.s.) tarafından yenilenmiştir. Bu sınırların Kâ’be’ye en yakını, Mekke’ye 8 km. mesafede Medine istikametinde “Ten‘îm”; en uzak olanları ise Tâif yönünde “Ci‘râne” ve Cidde istikametinde Hudeybiye yakınlarında “Aşâir”dir. Diğerleri; Irak yolu üzerinde “Seniyyetülcebel”, Yemen yolu üzerinde “Edâtü Libn” ve Arafat sınırında “Batn-ı Nemîre”dir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Kâ’be’ye “el-beytü’l-harâm”, onu çevreleyen mescide “el-mescidü’l-harâm” denildiği gibi, bu mescidin içinde bulunduğu Mekke şehri de “harem” yani “saygıya lâyık” sözüyle vasıflandırılmıştır.
Harem bölgesinde ikamet edenler (Mekkîler), hac için bulundukları yerde; umre için “Hıll” bölgesine çıkarak mesela Ci’râne ve Ten’îm gibi Harem bölgesi dışındaki bir yerde ihrama girerler.
Hıll Bölgesi
Sözlükte serbest bölge anlamına gelen “Hıll Bölgesi”; Harem Bölgesini çevreleyen, Zülhuleyfe, Cuhfe, Karn, Yelemlem ve Zât-ı Irk adındaki yerleşim yerlerini birleştiren itibâri daire ile Harem sınırları arasında kalan bölgedir. Bu bölgeye “hıll” adı; harem bölgesinde haram olan işlerin burada helal olması sebebiyle verilmiştir. Hıll bölgesinde bulunanlar (Hıllîler), umre ve hac için bulundukları yerde ihrama girerler.
Âfâk Bölgesi
Afâk” , “ufuklar” anlamına gelir. Ufuk, insanın bulunduğu yere göre uzağı temsil ettiği için Mekke’ye uzak ve hıll dışında kalan bölgelere “âfâk” ismi verilmiştir. Bu bölgede yaşayanlara “âfakî” denir.
Hangi maksatla olursa olsun harem bölgesine girecek olan âfâkîlerin Mîkat sınırlarında ihrama girmeleri gerekir. Âfâkîler, hıll bölgesini çevreleyen beş noktadan birinde veya onların hizalarında ihrama girerler. Buralara ulaşmadan önce de ihrama girilebilir.
Ihrama girmek, hacılar için ayrı bir heyecandır. Bu adeta, manevi olarak dünya elbisesinden kurtulup, ahiret elbisesini giymek gibidir. Başka bir dünyaya yeniden doğmak gibidir. Geçmiş günahlara kalın bir sünger çekip, kalan ömrün için bembeyaz bir sayfa açmak gibidir. Sanki giyilen ihramla, bembeyaz sayfalı yeni bir sözleşme imzalar insanoğlu... bundan sonra iyi bir kul olacağına, artık kul hakkına girmeyeceğine, eskisi gibi dünyaya fazla dalmayacağına, ahireti için daha fazla mesai ayıracağına söz veriyor gibidir. Sözden de öte, sanki yemin vermekte, and içmektedir!
İhrama girme yeri olarak belirlenmiş olan bu beş nokta şunlardır:
ZÜLHULEYFE
Zülhuleyfe, Medinelilerin ve Medine üzerinden Mekke’ye gelenlerin mîkâtıdır. Medine’nin 11 km güneyinde Âbâr-ı Ali diye bilinen yerdir. Yaklaşık 450 km.lik mesafesi ile Mekke’ye en uzak mîkât burasıdır. Hz. Peygamber (a.s.) Veda Haccı için burada ihrama girmiştir.
Şâfii mezhebine göre hac ve umre dışında başka bir maksatla Harem bölgesine ihramsız olarak girilebilirse de ihramlı olarak girilmesi daha faziletlidir.
CUHFE
Şamlıların ve Mekke’ye Şam tarafından gelen Mısırlılar ile Kuzey Afrikalıların mîkatıdır. Mekke’ye yaklaşık 187 km. uzaklıktadır. Zamanla Cuhfe terkedilmiş ve daha güneyde, Kızıldeniz kenarında yer alan Râbiğ adındaki yer mîkat olarak kullanılır olmuştur. Günümüzde ise Cidde ve Medine, otoyollarla Mekke’ye bağlandığın için Cuhfe gibi Râbiğ da önemini yitirmiştir.
KARN
Necd ve Kuveyt bölgesinden gelenlerin mîkatıdır. Mekke’ye yaklaşık 96 kilometredir. Günümüzde bu Mîkat, “Seyl” diye anılmaktadır.
YELEMLEM
Yemenlilerin mîkatıdır. Mekke’nin güney-doğu yönünde yer alır. Mekke’ye yaklaşık 54 km.lik mesafesi ile Mekke’ye en yakın mîkattır.
ZÂT-Ü IRK
Mekke’ye Irak yönünden gelenlerin mîkatıdır. Mekke’ye uzaklığı yaklaşık 94 kilometredir.
Bu mîkat yerlerini Peygamberimiz (a.s.), şöyle bildirmiştir:
“İbn Abbâs (r.a)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Resülullah (a.s.) Medineliler için Zülhuleyfe’yi, Şamlılar için Cuhfe’yi, Necidliler için Karnü’l-Menâzil’i ve Yemenliler için Yelemlem’i mîkat olarak belirledi. Bu sayılan yerler, buralarda
yaşayanlar ile buraların yerlisi olmayıp da hac veya umre yapmak için gelmiş olanların mîkatıdır. Bu noktalar ile Mekke arasında bulunanlar ise bulundukları yerde -hatta Mekkeliler Mekke’de- ihrama girerler.”
“Hz.Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Nebi (s.a.v) Iraklılar için Zât-ı Irk’ı mîkat olarak belirledi.”
Bu yerlere uğramayanlar buraların hizalarından ihrama girerler. Deniz ve hava yolu ile yolculuk yapanlar, gemi ve uçaklara binmeden önce ihrama girebilecekleri gibi bindikten sonra da ihrama girebilirler.
Mîkat sınırlarından önce ihrama girilebilir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre mîkâttan önce ihrama girmek mekruhtur.
Bir kimse, hac ve umre maksadıyla değil de, bir iş için ya da ikamet maksadıyla Hıll bölgesine, mesela Cidde’ye gelir de sonradan hac veya umre yapmak isterse, bulunduğu yerde ihrama girer.
MESCİD-İ NEMÎRE
Mekke’de Arafat bölgesinin kuzey-batı tarafında Müzdelife istikametinde Urene vadisi sınırları içinde bulunan mescidîn adıdır. Hacda arefe günü arefe hutbesi bu mescitte okunur.
MAKAM-I İBRAHİM
Hz. İbrâhim’in Makamı demektir. Hz. İbrâhim (a.s)’ın Kâ’be’yi inşâ ederken iskele olarak kullandığı veya halkı hacca davet ederken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Bu yer, Kâ’be’nin doğu tarafında, zemzem kuyusu ile Kâ’be’nin kapısı arasındadır. Buradaki taşta ayak izi vardır. Taş, cam bir fanus
içine alınmıştır.
ÂFÂK-ÂFÂKÎ
Sözlükte ufuklar anlamına gelen “âfâk”, “mîkât” sınırları dışında kalan bölgelere, “âfakî” ise bu bölgede yaşayanlara denir.
ALTINOLUK (MİZÂB)
Kâ’be’nin damında biriken yağmur sularının dışarıya akmasını sağlamak amacıyla Hatîm’in bulunduğu taraftaki duvarın üstüne yerleştirilen altından yapılmış oluktur.
CEMRE
Cemrede duyulan heyecan ise bambaşkadır. Müminler burada, her attıkları cemre ile adeta günahlarına hedef alırlar. Ve kovulmuş şeytanı taşlayarak, bir daha ona aldanmamak için söz verme yarışındadırlar.
Sözlükte çakıl taşı ve ateş koru anlamına gelen “cemre”, bir hac terimi olarak, haccedenlerin kurban bayramı günleri Mina’da, halk arasında şeytan diye isimlendirilen yerlere attıkları küçük taşların her birine denir. Bu taşların atıldığı yere de mecazi olarak cemre denir.
CEMRE-İ AKA’BE
Mekke yönündeki cemrelerin ilkine verilen isimdir. Bu cemreye Büyük Cemre, halk arasında ise “Büyük şeytan” denir.
CEMRE-İ VUSTA
Orta Cemre demektir. Mekke yönündeki ikinci cemredir. Halk arasında “Orta şeytan” denir.
CEMRE-İ ULÂ
Birinci cemre demektir. Mekke yönünden üçüncü cemredir. Halk arasında bu cemreye “Küçük şeytan” denir.
HACER-İ ESVED
Hacer-i Esved, Siyah taş demektir. Kâ’be’nin doğu köşesinde bulunan 18-19 cm kuturunda kırmızımsı, siyah ve parlak bir taştır. İbrâhim ve İsmail (a.s) tarafından Kâ’be inşa edilirken Ebû Kubeys dağından getirilmiştir. Kâ’be’nin doğu köşesine, tavafa başlangıç işareti olarak konulmuştur.
Peygamber Efendimiz (sav)’in zamanında Kabe bir tamirat geçirmişti. O yıllarda Kabe’nin duvarları, ancak bir insan boyu yüksekliğinde idi. Üstü açık, taşlardan örülü bir binaydı. Kabe’ye ait malların çalınması ve şiddetli yağmurlardan dolayı duvarların bir kısmının yıkılması üzerine, Kabe’nin tamiratına karar verildi. Bu kararın alındığı günlerde, Cidde sahillerine gelen bir Rum gemisinin karaya çarparak parçalandığı duyulmuştu. Velid b. Muğire, Cidde’ye gidip gemiden artan keresteleri satın aldı. Bu arada Mekke halkı da, taş toplamaya sevk edildi. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de taş taşıyanlar arasındaydı.
Kabe’nin onarımı tamamlandı. Fakat sıra Hacer-ül Esved taşını yerine koymaya gelince, Mekkelilerin arasında anlaşmazlık çıktı. Çünkü her kabile, bu şerefli görevi kendisine layık görüyordu.
Ebu Ümeyye, aralarından bir hakem seçmeyi önerdi. Mekkeliler, aralarında hakemliğine güvenecekleri biri olmadığını söyleyince, Ebu Ümeyye, sabahleyin Safa kapısından gelen ilk zatın hakem olmasını teklif etti. Sabah, nihayet safa kapısında biri belirdi. Kendilerine yaklaşınca, gelen kişinin Muhammed-ül Emin olduğunu gördüler. O, aralarındaki en emin, en temiz ve en dürüst kişiydi. Hepsi de O’nu öyle tanır, öyle severdi. Hakemliğe de en fazla O’nun yakışacağını düşünerek, durumu anlattılar. Peygamberimiz (sav), tertemiz ridasını (yani hırkasını) çıkarıp yere serdi. Hacer-ül Esved’i üzerine koydu. Her kabilenin büyüklerinden bir kişinin, hırkanın kenarından tutmasını istedi. Taş yukarı kalkınca, mübarek elleriyle yerine yerleştirdi. Böylece her kabile bu şereften pay almış oldu. Herkes memnundu. Onun zekası karşısında kavga çıkmadan bu önemli bir iş halledilmişti.
HATÎM
Kâ’be’nin kuzeyinde Rükn-i Irâkî ile Rükn-i şâmî arasındaki batı duvarının karşısında, yerden 1 m yükseklikte 1.5 m kalınlığında yarım daire şeklindeki duvara denir. Hatîm, Kâ’be’den sayılır. Tavaf, Hatim’in dışından yapılır.
HICR-İ KA’BE (HATÎRA, HICR-İ İSMAİL)
Kâ’be’nin kuzey-batı duvarı ile Hatim arasındaki boşluğa denir. Buraya Hatîra ve Hicr-i İsmail de denir. Burada namaz kılıp dua edilir. Hz. İbrâhim (a.s.) ile oğlu İsmail (a.s)’ın yaptığı Kâ’be binası bu kısmı da içine alıyordu. M. 605 yılında yapılan tamirde bu kısım inşaat malzemesi yetmediği için Kâ’be dışında bırakılmıştır. Bu boşluk Hatîm adı verilen yarım daire şeklinde bir duvar ile çevrilidir.
MES’A
Hac veya umre yapan kimselerin, Safa ile Merve arasında, sa’y ettikleri yere verilen isimdir.
MEş’AR-İ HARÂM
Mekke’de, Arafat ile Mina arasında, Müzdelife’nin sonunda Kuzeh tepesinin civarına verilen isimdir. Bu yer, saygın olması ve burada haccın şiarlarından olan gecelemek, vakfe yapmak ve namaz kılıp dua etmek gibi ibadetler yapıldığından Meş’ar-ı Haram diye isimlendirilmiştir Hz. Peygamber (a.s.), burada sabaha kadar kalıp dua etmiştir
METAF
Tavaf edilen yer anlamına gelir. Mescid-i Haram içerisinde, Kâ’be’nin etrafında tavaf etmek için tahsis edilen yeri ifade eder.
MÎKAT
Harem Bölgesine veya Mekke’ye gelmek isteyen “Âfâkîlerin” ihrama girmeden geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalaradenir.

MİNA
Mekke ile Müzdelife bölgesi arasında bulunan Harem sınırları içinde kalan bölgenin adıdır. Büyük, orta ve küçük cemreler buradadır. Bayram günleri şeytan taşlama görevi burada yapılır. Hac ile ilgili kurbanlar burada kesilir.
MÜLTEZEM
Hacer-i Esved’in bulunduğu köşe ile Kâ’be kapısı arasında kalan kısma denir.
MÜZDELİFE
İleri geçmek ve yaklaşmak anlamındaki “izdilâf” kökünden türeyen “Müzdelife”, Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Mina ile Müzdelife arasında “Muhassır Vadisi”, Müzdelife sınırları içerisinde Kuzeh dağı üzerinde “Meşar-i Harem” adında bir tepe vardır. Akşam ile yatsı namazı cem edilerek kılındığı için Müzdelife bölgesine “cem’ ismi de verilmiştir
RAVZA-İ MUTAHHARA
Ravza-i Mutahhara.... işte sultanların sultanının, efendilerin efendisinin, iki cihan güneşinin, Allah’ın habibinin, insanların en sevgilisinin mübarek bedenlerinin bulunduğu mekan. Nice aşık gönüllerin gelmek için çırpındığı, gelemedikçe nice gözyaşlarının uğruna sellendiği o yüce mekan. Ne bahtlı sayar kendini gelebilen. Ah, ne bahtsız görür kendini gelemeyen. Kimi rüyasında görür, kimi hülyasında. Kimine de dünya gözüyle görmek nasip olur, bu tertemiz bahçeye girmek nasip olur.
Ravza-i Mutahhara, “temiz bahçe” demektir. Bu tâbir; Medîne’de Mescid-i Nebevî’de Peygamberimiz (a.s.)’in kabri ile minberi arasındaki bölüme denir. 10x20 = 200 metrekarelik bir alandır. Peygamberimiz (a.s.) “Evimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmuştur.
Bir başka Hadis-i Şeriflerinde de Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ölümümden sonra kim Haccını yapar, sonra da gelir kabrimi ziyaret ederse hayatımda iken beni ziyaret etmiş gibi olur.” Bu nedenle her hacının buraya mutlaka gelmesi gerekir. Üstelik diğer bir Hadis-i Şerif’lerinde de Peygamberimiz: “Kabrimi ziyaret edene de şefaatim gerekli olur,” buyurmuşlardır.
Ayrıca burada kılınan bir namaz, diğer mescidlerde kılınan bin namaz gibi sevap sağlar.


SAFA- MERVE
Kâ’be’nin doğusunda bulunan iki tepenin isimleridir. Bugün Mescid-i Haramın duvarı ile bitişik haldedirler. Hac menasikinden olan sa’y, bu iki tepe arasında yapılır.
ZEMZEM
Zemzem, Safa ile Merve arasından çıkmıştır. Kâ’be’nin doğusunda Yüce Allah’ın Hâcer ile oğlu İsmail’e ihsan ettiği suya denir.
Hz. İbrahim, Allah’ın emri ile Hacer validemizi ve oğlu İsmail (as)’ı Mısır’dan alıp ıssız bir beldeye götürdü. Burası Mekke idi.
Hz. İbrahim tarafından Mekke’ye getirilen ve çölde yalnız bırakılan Hacer, Hz. İbrahim’e hiç itiraz etmedi: ‘Burada beni bırakıp gitmeni sen mi istiyorsun, yoksa Allah mı istedi?’ diye sordu. Ve Allahın emri olduğunu öğrenince de kuşkusuz bir şekilde teslimiyet gösteriyordu. Hz. İbrahim de, yanlarına içi hurma dolu bir sepet ile su koydu. Ve gitti.
Bir müddet sonra yanlarındaki su bitti. Hacer validemiz su bulabilmek için Safa ve Merve tepeleri arasında 7 kez koşup durdu. Sonra gördü ki, Hz. İsmail’in ayağının dibinden su fışkırıyor. Büyük bir sevinçle Rabbine şükretti. Su biter korkusuyla kumdan bir havuz yaptı. Suya da “dur, dur” manasına gelen “Zem, zem!” dedi. İşte Zemzem suyunun kıssası budur çocuklar. Bu su, tevekkül ve teslimiyetin membaıdır adeta. Bu su, kıyamete kadar ümmete şifa olmaya devam edecektir. Hacer validemizin Safa ve Merve arasında 7 kez gidip gelmesi, Hac ve umre sırasında yapılan fiillerden birisidir. Kıyamete kadar da yapılacaktır.
MESCİD-İ AKSÂ
Mescid-i Aksa, “en uzak mescid” demektir. Bu güzel mescid, Kudüs’dedir. Beyti Makdis (kutsal ev) ismiyle de anılan ve Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde yapılan ikinci mesciddir .
Mescid-i Aksâ, Müslümanlar için çok önemlidir. Çünkü burası, müminlerin ilk kıblesidir. Peygamber Efendimiz (a.s.)’in İsra olayında uğradığı, Miracın başladığı mesciddir. Sevgili Peygamberimiz (sav), Mekke Döneminde, Hicretten önce Mirac’a çıktı. Allah tarafından geceleyin Mekke’den alınıp, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya getirildi. Bu, yeryüzünde görülmüş en büyük mucizedir. Bu da, bu yüce mescidin önemini arttırmaktadır.
Ayrıca Mescid-i Aksa, Hz. İsâ’ya kadar bir çok Peygamberin namaz kıldığı mesciddir. Günümüzde Mescid-i Aksâ; Kudüste, Süleyman Ma’bedînin güney tarafındaki camiye denilmektedir. Peygamberimiz ibâdet amacıyla seyahat edilebilecek üç mescidden birinin Mescid-i Aksâ olduğunu bildirmiştir
Kuba Mescidi
Kuba, Medine’ye yaya olarak bir saatlik mesafede bulunan meskûn mahaldir. Bu gün Medine’nin bir mahallesi haline gelmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret etmekteydi. Medine’nin ileri gelenleri, şehrin bir saat uzaklığındaki Kuba’da yerleşmişlerdi. Yüce misafiri ilk onlar karşılayacaklardı. Mübarek gölgesi belirince sapsarı çöl üzerinde, tekbirler getirmeye başladılar hep bir ağızdan…
Çölde süren bir haftalık yolculuktan bitkin düşmüştü Allah’ın Resulü. Kuba’da konakladılar. Ashabdan bazıları da O’nunla birlikteydi. Kendisinden üç gün sonra Hz. Ali de Mekke’den ayrılmıştı. Büyük bir cesaretle Peygamber’in yatağına uzanan bu yiğit zat, tek başına çölü aştı… Ku’ba’da Hz. Peygamber’e yetişti.
Allah Resulü, Buhâri’nin rivayetine göre burada on dört gün kalmıştır. Burada bulunduğu sürede bir mescid inşa ettirdi. Yapım çalışmalarına bizzat kendisi de iştirak etmişti. Bu, İslam dininin ilk kurulan mescidi idi. Ve Hz. Peygamber’in Medine’de ilk namaz kıldığı mescid, Kuba Mescidi oldu. Kuran-ı Kerim’de “İlk günden, temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır” anlamındaki ayette zikredilen mescit, Kuba mescididir.
Hz.Peygamber (a.s.), Medine’ye yerleştikten sonra da, genellikle cumartesi günleri binekle veya yaya olarak Kuba’yı ziyaret eder, mescitte namaz kıldıktan sonra Medine’ye dönerdi. Bir Hadis-i Şerifte, “Kuba Mescidi’nde kılınan bir vakit namaz bir umre yapmak gibidir” buyurulmuştur.
Kuba mescidini ziyaret edip burada iki rekat namaz kılmak müstehaptır.
Cuma Mescidi
Müminler, Cuma Mescidi’ne ayrı bir coşkuyla gelirler. Çünkü burası, ilk Cuma namazının farz kılındığı mübarek bir mekandır. Hz. Peygamber’in ayak bastığı kıymetli yerlerden biridir.
Resülullah, hicret yolculuğu sırasında uğradığı ve bir mescid inşa ettiği Kuba’dan Medine’ye gitmek üzere bir Cuma günü yola çıktı.
Yolu üzerinde bulunan Rânûna Vadisi’ne ulaştığında öğle vakti olmuştu. Hz. Peygamber, Cuma namazının farz kılındığını ashabına tebliğ buyurdular. Ve burada ilk Cuma namazını kıldılar. Namazın kılındığı bu yerde inşa edilmiş olan mesid, Cuma Mescidi adıyla anılmaktadır.
Baki’ Kabristanlığı (Cennetü’l-Bakî’)
Cennet-ül Baki... buram buram sahabelerin kokusunu taşıyan kutlu mekan. Sanki cennet bahçesi. Sanki o bahçede oturmakta sahabenin her biri. Öyle ya, ölü değil ki onlar. Bakıp da görebilene göre hala orada gezinmekte, oturmakta, ziyaret için gelenleri karşılamaktalar.
Mescid-i Nebevi’nin yakınında bulunan Cennet-ül Baki Kabristanlığı’nın yerini Hz. Peygamber (s.a.v) belirlemiştir. Kabristanlık olarak kullanılmaya başlamadan önce burası, “ğarkad” denilen bir tür çalılık ile kaplı idi. Bu sebeple “Ğarkad” diye de anılır.
Buraya muhacirlerden ilk defnedilen Osman b. Maz’ûn’dur. Daha sonraları Hz. Peygamber’in 16 aylıkken vefat eden en küçük oğlu Hz. İbrahim de buraya defnedildi. Yine Peygamberimiz (sav)’in kızlarından Hz. Rukiyye, Hz. Zeynep, Hz. Fatıma ve torunu Hz. Hasan da buraya defnedildi. Yine Peygamberimizin amcası Hz. Abbas ve halası Safiyye binti Abdülmuttalip de buradadır. Sahabenin ileri gelenlerinden Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa’d ibn-i Ebi Vakkas ve Ebû Hüreyre gibi bir çok sahabe, bir çok İslam alimi de burada bulunmaktadır.
Mescidü’l-Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid)
İslâm’ın ilk yıllarında namaz Küdüs’teki Mescid-i Aksâ’ya doğru kılınıyordu.
Resûlüllah’ın Medine’ye hicret etmesiniden on altı ay sonra idi. Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) Seleme oğulları mescidinde sahabileri ile birlikte öğle namazını kılıyordu. Namazın ilk iki rekatı tamamlandığı sırada kıblenin Mescid-i Haram olması yönünde vahiy geldi:
“(Ey Peygamberim!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme,) elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız yüzünüzü hep onun tarafına çevirin.”
Bu ayetin inmesi üzerine Peygamberimiz (a.s.) ve onunla birlikte namaz kılanlar yüzlerini ters yöne yani Mekke’deki Mescidi Haram yönüne çevirip namazı öyle tamamladılar. Böylece namazın ilk iki rekatı eski kıble olan Mescid-i Aksâya doğru, son iki rekatı ise yeni kıbleye, Mescid-i Haram’a doğru kılınmış oldu. Bundan dolayı içinde bir tek namazın iki ayrı kıbleye doğru kılındığı bu mescide, “İki Kıbleli Mescid” anlamına gelen “Mescidü’l- Kıbleteyen” denmiştir.
Uhud Şehitliği
Uhud’un kalbi bir başka atar bu topraklarda. Uhud belki de hala ağlar, Hz. Hamza’nın kalbine. Hala gözyaşı döker, Hz. Peygamber’in kırılan dişine. “Keşke şahid olmasaydım,” der Uhud belki de.
Kuşkusuz Uhud’un önemi bir başkadır İslam tarihinde. Uhud’a her gelen, o anı yeniden yaşamalı, dinin bütünlüğünün sağlanması için verilen mücadeleyi hiç unutmamalı.
Uhud, Medine’nin 5 km. Kuzeyinde yer alan bir dağın adıdır. Öyle sandığımız gibi koca bir dağ değildir. Daha çok bir tepeciği andırmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hicretin 3. yılında, bu dağın eteklerinde Mekke’li müşrikler ile savaşmıştır. İslâm tarihinde Uhud savaşı diye anılan bu savaşta, Peygamberimiz’in amcası ve süt kardeşi Hz. Hamza, Abdullah b. Cahş, Mus’ab b. Umeyr, Hanzala b. Ebî Âmir ve Enes b. Nadr gibi kıymetliden kıymetli 70 sahabi şehit düşmüş ve buraya defnedilmişlerdir. Üzeri en fazla yeşil görünen kabir, Hz. Hamza’nın kabridir.
Uhud şehitliğinin ziyaret edilmesi müstehap görülmüştür. Hz. Peygamber (a.s.), “Uhud bizi sever, biz de kendisini severiz” buyurmuştur.

EVLİYALAR DİYARI TİLLO


Evliyalar Diyarı Tillo

Ey Dide nedir uyku gel uyan gecelerde
Kevkeblerin et seyrini seyran gecelerde…
Bak, hey’et-i alemde bu hikmetleri seyret
Bul saniini, ol ana hayran gecelerde
Burası Tillo. Evliyalar diyarı. İlimle irfanının buluştuğu mübarek belde. Tarih boyunca İslam dünyasının kalbi ve fikri hayatına ışık tutmuş devasa kametler yetiştiren Güneydoğu Anadolu’nun nadide ilçesi; Tillo. Buraya gelenler her köşede bir ilim yuvası, bir irfan müessesesi görür. Buraya gelenler yüzlerinde nur, kalplerinde huzur nice gönül erleriyle buluşur. Tillo’ya gelen ayrılmak istemez. Ayrılan tekrar dönme özlemiyle yanar tutuşur. Tillo’nun kokusu, rengi, havası damarlarınıza sindi mi bir daha bırakmaz sizi.
……..
Tillo’ya gidiyoruz. Gavs-ı Azam İsmail Fakirullah hazretlerinin diyarına. İslam kültürünü Marifetname gibi bir şaheserle zenginleştiren İbrahim Hakkı Hazretlerinin araştırma merkezine. Peygamber Efendimizin torunlarının diyarına, O’nun muhterem amcası Hz. Abbas’ın dergahına, Allah’ın kılıcı Hz. Halid’in köyüne. Evliyalar diyarı Tillo’ya gidiyoruz.
…………
Tillo, Siirt’in şirin bir ilçesi. Şehre 7 km. mesafede yer alıyor. Tillo nahiyesi, 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olduktan sonra Aydınlar adını aldı. “Yüksek Ruhlar” anlamına gelen Tillo, her döneminde bölgenin en önemli kültür ve eğitim merkezi, ilim ve irfan yurdu oldu. Dini ilimlerin yanı sıra fen ilimlerinin okutulduğu medreselerinde büyük ilim adamları yetişti.
………….
Tillo, Asurlulardan Urartulara, Perslerden Araplara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar, birçok medeniyetin gelip geçtiği bir belde.
Hz. Ömer’in Halit bin Velit komutasında gönderdiği İslam ordusu Tillo için bir dönemin başlangıcı oldu. Buraya Hz. Halit ve Peygamber Efendimizin Amcası Abbas’ın soyundan gelen bazı aileler yerleşti. Onların soyundan İsmail Fakirullah hz., Gavsu’l-Memduh, Şeyh Hamza el-kebir ve Mucahit hazretleri gibi önemli alimler çıktı. Bugün Tillo’nun caddelerinde dolaşırken onların torunlarıyla karşılaşırsınız.
……………….

……..
Burası Tillo’nun en önemli ziyaret mekanı. Tillo’nun sembolü haline gelmiş bu türbede büyük alim ve mutasavvıf İsmail Fakirullah Hazretleri ve astronomi alanındaki çalışmalarıyla tanınan talebesi İbrahim Hakkı Hazretleri yatıyor. Hoca-talebe hayatta olduğu gibi vefatlarından sonra da ayrılmamışlar birbirlerinden. İki yar-ı vefadar kapılarını ardına kadar açmışlar ziyaretçilerine.
Onların manevi atmosferine girmek için yaklaşıyoruz. Bu mekanda her zaman müthiş bir kalabalık var. Türkiye’nin her tarafından insanlar buranın manevi havasından feyiz almak için geliyor. İbrahim Hakkı Hazretleri ötelere göçmeden önce vasiyet etmiş. “beni hocamın ayaklarının dibine defnedin” diye. Vasiyeti gereği büyük insan, buraya, fakirullah hazretlerinin tam ayaklarının dibine defnedilmiş.
Yıl 1657. Aylardan Şaban ayı. Günlerden Cuma. Gecelerden mübarek Regaib gecesi. Tillo’da Hz. Abbas’ın torunlarından Molla Kasım’ın, sabaha karşı fecr-i sadıkla bir oğlu doğuyordu. Hayatı boyunca insanlık için tam bir fecr-i sadık olacak bu büyük insanın adını İsmail koydular.
İsmail Fakirullah ateşin bir zekaya sahipti. Küçük yaşta hafızlığını bitirdi. İlim tahsiline babasının rahle-i tedrisinde başladı ve orada tamamladı. Babası Molla Kasım, Fakirullah hazretlerinin ilk ve en önemli hocasıydı.
……….
Babasının vefatından sonra onun hatiplik ve müderrislik görevlerini üstlendi. Bu arada Siirt eşrafından Hacı Muhammed’in kızıyla evlendi.
……..
Fakirullah hazretleri, 30 yaşlarında iken çok sevdiği validesini kaybetti.
……..
Hak dostu kazancını helal yoldan kazanmak için son derece titiz davranırdı. Evine, çocuklarının midesine hiçbir haram lokmanın girmesine müsaade etmezdi. Dua tepesindeki bu araziyi kendi elleriyle ihya etti. Toprağın bir kısmında üzüm yetiştirdi. Geriye kalan kısmına da buğday ekerdi. Meşe ağaçlarından mazı toplar, kazancı helal birisine satardı. Bununla bir ölçek tohumluk buğday alır ve bu tarlaya ekerdi. Üzüm bağının bütün işlerini bizzat kendisi görür, mahsulü eve kadar kendisi taşırdı. Tarlasının ekinini de hayvanlara eziyet olmasın diye talebeleriyle birlikte biçer döver ve savururdu. Bu işleri yaparken talebeleriyle birlikte abdestli olmaya özen gösteren Fakirullah Hazretleri böylece çocuklarına helal rızık yedirmenin huzurunu yaşardı.
Röp: İki elbisesi varmış, bunları sürekli giyiyor. Bir avuç üzüm …..
Burası İsmail Fakirullah hazretlerinin çilehanesi. Bu mübarek mekan, kutlu insanın halvete çekildiği, derin tefekkürlere daldığı, evrad ü ezkarını yaptığı, Mevlasıyla hasbihale girdiği yer. Ne erbainler gördü bu yapının duvarları. Ne riyazetler gördü. Ne perdeler açıldı burada. Fakirullah hazretleri bu çilehanede aşkla yandı, şevkü iştiyakla kanatlandı, mahbub u hakikiyle vuslata erdi, olgunlaştı. Erenler meclisinde sultanlığa namzet oldu.
……………..
Burası da ulu camii. Diğer bir değişle İsmail Fakirullah Hazretleri camii. Tillo’nun günümüze kadar ulaşan en eski yapılarından biri. Fakirullah Hz. burada imamlık, hatiplik yapmış. Talebelerine dersler vermiş, insanlara vaazlar etmiş. Caminin oymalı minberi, ahşap sanatı açısından tam bir şaheser niteliği taşıyor. Fakirullah hazretleri bu minberden Tillo’nun manaya açık insanlarına ruh üfledi, irfan solukladı. Camiin her köşesine Hak dostunun manevi havası sinmiş. Caminin içinde her zaman derin bir huzur var.
…………
Yaş 48’e dayanınca Kabe-i muazzama ve Habib-i Kibriya Efendimizle lika nasib oldu. Manevi alemin kapısı açıldı, Kabe O’na gel dedi, Ravza davet neşideleri söyledi. Gönül hasretle yandı. Cevap vermemek kabil değildi. Hak Dostu davete icabet etti.
Hazırlıklar yapıldı. Gönüller vuslata ayarlandı ve yollara düşüldü. Fakirullah hazretleri Hacca gitti. Beytullahı ziyaret etti, Hacerül Esvede selam verdi, Ravza-yı Mutahhara’ya yüz sürüp Nebiler Sultanının önünde gözyaşları döktü. Arz-ı hacet eyledi. Alem-i İslam için “medet medet” dualarıyla inledi.
Kuyu hadisesi-Camii -Hafız Taha
Burası Şifalı kuyu. Tillo’ya gelen ziyaretçiler, bu kuyudan su içer, maddi ve manevi hastalıklarına şifa arar. Kuyunun çok ilginç bir hikayesi var.
Fakirullah hz. tam kırk sekiz yaşındaydı. Bir Cuma gecesi taziyeden dönüyordu. Yalnızdı. Her taraf karanlıktı. Tam evin avlusundan çıkmak üzereydi ki, kendini boşlukta buldu. Hak Dostu, içinde su olmayan 13 metre derinliğindeki bu kuyuya düşmüştü.
Şiir- Hafız Taha
Hz. Yusuf misali kuyuya düştü. Orada en büyük ilim ve hikmet dersini aldı. Karanlıklar nura döndü. Sırlar ayan oldu.
Röp: Hafız Taha
…………..
Yokluğunu hisseden Tillo halkı Fakirullah hazretlerini aramaya çıktı. Kuyudan yükselen sesi duyunca koştular. Onu kuyudan çıkardılar. Büyük mürşid, sarığı başında sapasağlamdı.
…………….
Kendisini kuyudan çıkarmak isteyenlere "Beni kendi halime bırakın. Artık benim sizinle işim kalmadı" diyordu.
……..
İsmail Fakirullah Hz kuyuda bulunduğu zaman zarfında yüce Allah'ın tecellileriyle karşılaştı, birçok evliyanın ruhuyla tanıştı. Bu hadiseden sonra Fakirullah Hz.'nin istiğrak hali 8 yıl devam etti. Dokuzuncu yıl Cenab-ı Hak'tan aldığı feyz ile insanları hak yoluna irşada başladı. Bir taraftan insanların kalplerini manevi huzurla dolduruyor, diğer taraftan da akıllarını müspet ilimlerde donatıyordu. Böylece kalp-kafa izdivacına ermiş büyük kametler yetiştiriyordu.
……………
Hayatını müminleri irşad etmeye vakfeden Hz. Fakirullah’ın bu dünyanın cefasından kurutulup berzah aleminin sefasına gitme zamanı gelmişti. Tarihler 1734’ü gösterdiğinde Hak Dostu 79 yaşında ruhunu Mevlasına teslim etti.
……
Büyük Mürşidin vefatını işiten devrin padişahı Sultan Birinci Mahmut bir ferman göndererek kabri üzerine büyük bir kubbenin inşa edilmesini emretti.
Röp: Hafız Taha
Osmanlı padişahları gerek fakirullah hazretlerine gerekse onun soyundan gelen zatlara büyük bir alaka duymuş, çeşitli dönemlerde fermanlar göndermişler. Devlet-i aliyyenin sultanları, mana aleminin sultanlarına her zaman derin sevgi ve saygılarını ifade etmişler. Bugün bu fermanlar torunlarının evlerinde bir şeref nişanesi olarak duvarları süslüyor.
………
İsmail Fakirullah hz.leri hayattayken yazılı bir eser bırakmaz. Kendisine “neden bir eser yazmadınız” diye soranlara Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı göstererek “işte benim eserim” diye cevap verir.
………
"Hak, şerleri hayr eyler,Zannetme ki gayr eyler,Ârif ânı seyr eyler,Mevlâ görelim neyler,Neylerse, güzel eyler...
………
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri..
Günümüz alternatif tıbbı, astronomi, geometri gibi ilimlere ışık tutan Marifetname adlı dev eserin müellifi… On sekizinci yüzyılda yaşamış önemli bir bilim adamı. Bir İslam alimi. Bir şair. Bir filozof… devasa bir şahsiyet.
…………..
İbrahim Hakkı hazretleri Erzurumludur, ama Onun ilmi ve fikri kişiliğini Tillo oluşturmuş. Tillo İbrahim hakkı’yla İbrahim Hakkı da Tillo’yla özdeşleşmiş. Öyle ki Tillo’da kiminle konuşursanız konuşun, size O’nun bilimsel deneylerinden, kal’asından, güneş-ışık oyunlarından bahseder. İbrahim Hakkı hz. Tillo’luların içinde bütün buluşlarıyla hala yaşıyor. Tillo’nun çocukları bile onun deneylerini size bütün detaylarıyla anlatırlar.
Röp: çocuklar
İbrahim Hakkı hazretleri 1703 yılında Erzurum'a bağlı Hasankale ilçesinde dünyaya geldi. Babası Derviş Osman Efendi. Annesi Hasankale’nin saygın ailelerinden Şerife Hanım. İbrahim Hakkı Henüz 7 yaşındayken annesini kaybetti. Babası Onu Tillo’ya götürdü. Büyük alim ve Hak dostu Fakirullah hazretlerinin medresesine.
………….
Orada ruh dünyasını yoğurup şekillendirecek olan Fakirullah Hazretlerini gördü, Ona derin bir aşkla bağlandı. Rahle-i tedrisine oturdu. Gece gündüz demeden hocasının bilgi ve marifet denizinden kana kana içti. Hamdı… yandı… pişti ve ustasının elinde insan-ı kamil ufkuna erişti. Müspet ilimlerle aklını, dini ilimlerle kalbini besledi. Böylece Tillo’nun o güne kadar yetiştirdiği zirve şahsiyetler arasındaki yerini aldı.
……….
O’nun en acı günü Hocasını kaybettiği gündü.
………
Hocasının vefatından sonra İbrahim Hakkı Hazretleri astronomi alanındaki araştırmalarını ilerletti. Doğunun bu ücra beldesinde büyük araştırma merkezlerinde bile yapılmayan deneyler yaptı, aletler kullandı. Yeni buluşlara muvaffak oldu, yeni ufuklara açıldı. İbrahim Hakkı hz.lerinin namı bu çalışmalar sayesinde Tillo sınırlarını aştı, Doğunun bütün illerine yayıldı. Oradan da İstanbul’a, Devlet-i aliyyenin payitahtına ulaştı. Dönemin padişahı I. Mahmut çok sevdiği Fakirullah hazretlerinin bu kabına sığmaz talebesini görmek tanımak istedi. Ferman geldi, İbrahim Hakkı, Padişah’ın özel davetlisi olarak istanbul’a çağrıldı. Padişah Ona sarayın kütüphanesini ardına kadar açtı. Kütüphaneye kapandı. Gece ve gündüzlerini burada geçirdi. Başta astronomi olmak üzere fen bilimleriyle ilgili yüzlerce eseri inceleme imkanı buldu. Bilimin ulaştığı son verilere muttali oldu. Böylece ölümsüz eseri Marifetnamenin alt yapısı oluştu.
……..
İbrahim Hakkı Hazretleri, İstanbul’dan farklı bir heyecanla Tillo’ya döndü. Tillo medreselerinde ders verdi. Birikimini talebelerine aktardı. İbrahim Hakkı hazretlerinin kullandığı ve günümüze kadar gelen, Kozmografik aletler, haritalar, güneş sistemi ile ilgili tahta ve küreler, bugün yerli yabancı bir çok bilim adamı tarafından hayranlıkla karşılanıyor. Meridyen ve paralelleri gösteren yerküre; mevsimleri, burçları ve önemli yıldızları gösteren gökküre onun deha ürünlerinden bir kaçı.
İbrahim Hakkı hz.leri Rubul Müceyyebi namaz vakitlerini ve kıble yönünü tesbit etmede kullanmış. Rubul Mukantaratla yıldızların konumlarını belirlemiş.
Yıldızların yerlerini ve yüksekliğini bulmak için usturplardan faydalanmış.
…………
İbrahim Hakkı'ya göre, bütün varlık bir küre şeklindedir: "Alemin her ne tarafına nazar olunsa şekli muhaddep görünür." "Arzda ve semada müşahede olunan bütün şekiller yuvarlaktır". Einstein, bu görüşü ondan çok daha sonra matematiksel yollarla göstermiş.
….
Röp: Nurettin Sancar- batıda kitapları tercüme edilmiş ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuş.
İbrahim Hakkı Hazretleri Güneş ısısı, yıldırım ve gök gürültüsünün mahiyeti, ışık ve ses dalgalarının yayılışındaki zaman farkları gibi konularda önemli bulgulara ulaştı. Bunun neticesinde Kala’tul Üstad fikri ortaya çıktı. Kalatul Üstad Tillo’nun 4 km doğusunda yer alıyor.
………
Kalatül üstada, yani üstadın kalesine doğru çıkıyoruz.. Tillo halkı, ibrahim Hakkı hazretlerinin mesken tuttuğu bu mekana onun adını vermiş. Tepeye yaklaştıkça gözümüze kale duvarına benzer bir duvar çarpıyor. Duvarın yanına geldiğimizde muhteşem bir manzarayla karşılaşıyoruz. Göz alabildiğine uzanan bir vadi. Olağanüstü güzellikte, kıvrıla kıvrıla akan Botan nehri. Bu nehir İbrahim hakkı Hazretlerine yepyeni ufuklar açmış. İlham vermiş. Üstad buraya gelir burada derin tefekkürlere dalar, gök yüzünü rasat ederdi.
Manzara tek kelimeyle harika.
…………
Hocası İsmail Fakirullah’a karşı duyduğu büyük sevgi ve bağlılık, O’na bu tepede olağanüstü işler yaptırmış.
“Yeni yılda doğacak güneş, ilk olarak hocamın başucunu aydınlatmazsa ben o güneşi istemem” diyerek işe koyulan İbrahim Hakkı Hazretleri önce hocasının türbesi üzerine bir kule inşa ediyor. Türbenin tam doğu tarafında kalan bu yüksek tepeye de harç kullanmadan bir duvar yapıyor. Gece ve gündüzün eşit olduğu ve ilkbaharın başlangıcı olan 21 martta güneş bu duvarın ardından doğuyor. Tepeden ve duvardan dolayı bütün Tillo gölgede kalıyor. Duvardaki pencereden giren güneş ışınları İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbesi üzerindeki kulede mercek ve aynalar vasıtasıyla kırılarak Türbenin penceresinden içeri giriyor ve Hocası İsmail Fakirullah hazretlerinin başucunu aydınlatıyor.
…….
Bu hadise tam anlamıyla bir deha ürünü.
Ancak ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş. Avrupa'nın bir çok uzman bilim adamı, bütün uğraşlarına rağmen bu ışık düzenini eski orijinal haline getirememiş.
…………
İbrahim Hakkı hazretleri Kalatül üstada talebeleriyle birlikte gelir, astronomi ile ilgili konuları uygulamalı olarak anlatırdı. En meşhur eseri Marifetname’nin bir kısmını burada yazdı.
……….
Marifetname dünyaca ünlü bir eser. İbrahim Hakkı hazretlerinin, ilmi, fikri ve tasavvufi birikimini en kapsamlı şekilde yansıtan eser. Ahlak, tasavvuf, felsefe ve psikolojinin yanı sıra tıp, geometri, matematik ve fizik gibi müspet ilimlere dair konuları bu dev ansiklopedik eserde görüyoruz.
İbrahim Hakkı, astronominin yeni verilerinden söz ederken hiçbir ilmi gelişmenin dini bilgilerle çelişmediğini vurgulamış. Marifetname’de fena, beka, muhabbet, aşk, velayet gibi tasavvufun hemen bütün konularına yer vermiş. Vahdet-i vücud gibi kelam ve tasavvuf ilminin en derin konularını ustaca ele almış. Eserin son bölümü olan 'Kıyafetname' bölümünde İbrahim Hakkı hazretleri, insanın dış görüntüsü ile karakteri arasındaki gizemli bağlantılara işaret etmiş.
…………….
İbrahim Hakkı Hazretleri Türkçe, Arapça ve farsça olmak üzere 70’ten fazla eser yazdı. Aynı zamanda usta bir şair olan İbrahim Hakkı, şiirlerini İlahiname isimli bir divanda topladı.
…………
Röp: Hafız Taha’nın Marifetname’den okuduğu ilahi tarzındaki şiir.
Röp: Nurettin Sancar Şiir açıklamalı.
………..
Canan elinden gelmişem, fani mekanı neylerem
Ol mülke meyli salmışam ben bu cihanı neylerem
…………
22 Haziran 1780 senesinde İbrahim Hakkı hazretleri Tillo’da vefat etti. Vasiyeti gereği hocası Fakirullah hazretlerinin ayakları ucuna defnedildi. Henüz dokuz yaşında Tillo’ya gelip burada yetişen ve ömrünün büyük bir kısmını Tillo’da geçiren İbrahim Hakkı hazretleri yine Tillo’da Rabbine kavuştu. O hayatı boyunca hep ilimle uğraştı. Bu alanda büyük çığırlar açtı. Talebeler yetiştirdi. Eserler verdi. Onun yazdığı eserler bugün binlerce ilim adamına ışık tutuyor.
………
Bir bayram sabahı. Ra’sul Kuva tepesindeyiz. Burası Gavsü’l-Memduh Camii. Bayram büyük bir coşkuyla kutlanıyor burada. Namaz huşu içerisinde kılınıyor. Tillo’da bayram namazı kılmak için Türkiye’nin her tarafından gelenler var. Siirt’ten, Urfa’dan, Erzurum’dan, Hatay’dan ve daha bir çok yerden. Tillo’nun ehli ilim ve ehli irfan insanlarıyla bayramlaşmak için gelmişler. Namazdan sonra, İsmail Fakirullah hazretlerinden günümüze kadar devam eden bir gelenek dikkatimizi çekiyor. Bir gün öncesinden hazırlanan yemekler camiye getiriliyor. Cami içinde büyükçe bir sofra kuruluyor. Yemekler tabaklara konuluyor, elden ele taşınarak camii içindeki büyük sofraya ulaştırılıyor. Bayram sofrası herkese açık. Misafirperver Tillo halkı bu adeti günümüze kadar getirmiş. Bugün bu gelenek Sultan Memduh camiinde, Ulu camide ve Tillo’nun diğer camilerinde bütün canlılığıyla yaşatılıyor.
………..
1309 yılında inşa edilmiş olan Sultan Memduh camii, giriş kapısındaki işlemelerle taş işçiliğinin nadide örneklerinden birini teşkil ediyor. Caminin içinde Gavsul Memduh hazretlerinin türbesi var. Tillo’nun manevi mimarlarından olan Sultan Memduh Hazretleri, İsmail Fakirullah Hazretlerinin torunu, aynı zamanda İbrahim Hakkı Hazretleri'nin talebesi. Türbeye giriyoruz. Farklı yerlerden insanlar, büyük zatın ziyaretine gelmişler.
………….
Sultan Memduh'un sandukasını çevreleyen parmaklığın üzerinde küreler gözümüze çarpıyor. Bunlar Gavsul Memduh Hazretlerinin kendi elleriyle yaptığı temsili küreler. Bu küre cenneti temsil ediyor. Bu da cehennemi.
…..
Asıl adı Mahmut olan Sultan Memduh Hz. 1761 yılında Tillo’da doğdu. Genç yaşta İbrahim Hakkı Hz.’nin yanında sarf, nahiv, tefsir, hadis ve fıkıh gibi dini ilimleri okudu. Kısa sürede hocasının sevgisini kazandı. İbrahim Hakkı hazretleri, onunla özel olarak ilgilendi ve gayp aleminde "Memduh" lakabıyla isimlendirildiğini O’na haber verdi.
…………..
Sultan Memduh Hz’nin, en önemli eseri Mecmua isimli tasavvufi divanıdır. Mecmua; Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış 47.000 beyitten oluşuyor. Eserin orjinali bugün Gavsul Memduh hazretlerinin torunları tarafından büyük bir ihtimamla korunuyor.
……….
Gavsul Memduh Hazretleri 1847 yılında 89 yaşında Dar-ı Bekâya irtihal etti. Ve bu türbeye defnedildi. Türbeyi, Sultan Memduh Hz. vefat eden oğlu Şeyh Abdurrahman için yaptırmış. Kendisi vefat edince de aynı türbeye defnedilmiş. Türbede ayrıca Gavsul Memduh hazretlerinin hanımı Zemzemil-Hassa’nın mezarı yer alıyor.
…………
Tillo’nun kadın evliyalarından olan Zemzemil Hassa hazretleri bir gün evinin damında mürakabeye dalmıştı. Birdenbire kendini Beytullahı tavaf ederken buldu. O gece kendisine “Tuvayle” diye isimlendirilen tepeye bir ibadetgah inşa etmesi ilham edildi. Bunun üzerine Beytullaha benzer bu mimari yapıyı inşa ettirdi. Burası Kubbetül Hassa.
…….
Bediüzzaman Sait Nursi hazretleri 1890 yılında Tillo’ya geldiğinde Kubbetül Hassa’da 6 ay boyunca inzivada kaldı. Burada Kamus-u Okyanus adlı lügatı “sin” harfine kadar ezberledi.
………
Manzara tam anlamıyla harika. Dağlar ve dağlar arasında uzanan Evliyalar yurdu, Tillo. Buraya gelenler bu kubbenin altında namaz kılar ve Zemzemil Hassa hazretlerine dua ederler. Az ötede, Fakirullah hazretlerinin kendi elleriyle diktiği üzüm bahçesi var.
……..
Tillo’nun manevi dinamiklerinden birisi de Şeyh Hazma El Kebir hazretleridir. “Kutb’ul Aktab” makamına ulaşmış büyük evliyalardan olan Şeyh Hazma hazretleri Hz. Halit bin Velid’in mübarek torunlarından.
İlim ve marifetiyle bir çok insanın gönülünü irfanla aydınlatmış. 1271 tarihinde vefat edince buraya defnedilmiş. Mezar taşındaki yazıların tümü silinmiş. Silinmeyen tek cümle “Rabbine kavuştu” anlamına gelen “Fettasale Billah” ibaresi.
……………
Burası da Şeyh Hamza el-Kebir hazretlerinin oğlu Şeyh Mücahit türbesi.
İbrahim Hakkı Hz. eserlerinin pek çok yerinde O’nun kerametlerinden bahsetmiş. 1262 yılında vefat edince bu türbeye defnedilmiş.
…………
Tillo geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir kültür ve eğitim merkezi. Tillo’nun tarihi evleri buraya gelen yerli ve yabancı bir çok ziyaretçinin dikkatini çekiyor. Evlerin dış kapılarındaki süslemeler, ruhlardaki estetiğin taşlara işlenmiş hali.
…………
Bu mübarek beldenin bağrında nice evliyalar var. Bu yüzden olsa gerek, sokaklarında dolaşırken birden bire içiniz huzurla dolar.
Tillo’ya adım attığınızda sanki zaman tünelinde yolculuğa çıkmış gibi hissedersiniz kendinizi. Burada başka bir yerdesiniz. Dünya çok gerilerde kalmıştır. Havayı teneffüs ettiğinizde yüzlerce yılın manevi havasını ruhunuzda duyarsınız. Birdenbire sayısız hatıra ve tarihî olay canlanır gözlerinizin önünde. Nurlu yüzler, türbeler, camiler, medreseler, geleneksel evler. Her biri bir başka zamana, bir başka döneme tanıklık eden canlı şahitler.
…………
Tillo apayrı bir dünya. Geçmiş, hal ve gelecek iç içe yaşıyor burada. Tillo’da zaman bir başka akar. Tillo’da madde ile mana, akıl ile kalp iç içe. Fakirullah hazretleri, ibrahim hakkı, sultan Memduh ve daha nice Hakk dostu’nu yetiştiren mübarek belde burası. Kalatül üstadıyla, Kubbetül Hassa’sıyla, türbeleriyle, bereketli toprakları ve cana yakın insanlarıyla Tillo ruhlarda silinmez izler bırakıyor.